“Alevilik Türkiye’nin Zenginliği Değildir” SLOGANCISINA ELEŞTİRİ


Mustafa Cemil Kılıç’ın, Aleviliği, Müslümanlık dışı ayrı bir din gibi lanse eden “Alevilik Türkiye’nin Zenginliği Değildir”  başlıklı yazısı ilmi tutarlılıktan uzak, ajitatif ve sloganik olmaktan öteye gitmeyen bir makale olarak karşımıza çıkmaktadır. Alevilik-Bektaşilik konusunda hiçbir tarihi-yazılı kaynağa atıfta bulunamamakta, çağdaşımsı, ideolojik, basit bir stil sergilemektedir. İlahiyat Fakültesi mezunu ve Sünni kökenli bir aileden gelen bu şahsın aleviler adına İslam’dan ayrı yeni bir din tesis ve tedvin etmeğe soyunduğu gözlemlenmektedir.

İlahiyatçıların önemli bir bölümünün kendi alanlarından duydukları eziklikten dolayı, idari ve sosyal bilim alanlarına karşı derin bir kompleks taşıdıklarını bilmekteyim. Kendi alanlarının, dini alanın toplumun marjinal, alt katmanlarına ait, rağbetten uzak bir alan olduğuna inandırılıp, bunun kompleksi ile kişilikleri de etkilenen bu tarz ilahiyatçıların İslam dinine ilişkin çalışma ve değerlendirmeleri çoğunlukla problemli ve hastalıklı olmaktadır. Bir taraftan İslam’a karşı olan güvensizlikleri, modern-seküler alanlara karşı, aşağılık kompleksinden kaynaklanan eziklik duygusu; diğer taraftan İslam’a ilişkin konuları ve dini alanı sadece kendilerinin dolduracağına, sadece kendilerinin bu alanda yetkin olduklarına dair şımarıkça tutumları, dini alanda şizofrenik bir ilişki ağının oluşmasına neden olmaktadır.


Mustafa Cemil Kılıç’ın, ciddi bir internet sitesinde yayınlanan, Aleviliği, Müslümanlık dışı ayrı bir din gibi lanse eden “Alevilik Türkiye’nin Zenginliği Değildir” başlıklı yazısı [bkz. www.haberakademi.net] ilmi tutarlılıktan uzak, ajitatif ve sloganik olmaktan öteye gitmeyen bir makale olarak karşımıza çıkmaktadır. Alevilik-Bektaşilik konusunda hiçbir tarihi-yazılı kaynağa atıfta bulunamamakta, çağdaşımsı, ideolojik, basit bir stil sergilemektedir.

İlahiyat Fakültesi mezunu ve Sünni kökenli bir aileden gelen bu şahsın aleviler adına İslam’dan ayrı yeni bir din tesis ve tedvin etmeğe soyunduğu gözlemlenmektedir. Daha önce Sünni iken, kendi zehabınca Aleviliğe nasıl geçiş yaptığını bilmiyoruz. Ancak, şunu biliyoruz ki, onun zihnindeki Alevilik tarihsel-geleneksel Alevilikle hiçbir şekilde örtüşmemektedir. Türkiye’deki, sol ideolojik yönelimli, ya da resmi ideoloji yanlısı birinin Aleviliği kendi ideolojik söylemleri, sloganları doğrultusunda tanımlama ve yönlendirme çabası görünümündedir. Aleviliğin, Bektaşiliğin yazılı kaynaklarının hiçbirisinde onun tanımlamaya çalıştığı bir tanım aralığı gözlemlenmemektedir. Gerek menakıbnamelerde, buyruklarda, Hacı Bektaş’a izafe edilen eserlerde, Alevi-Bektaşi icazetnâmelerinde böyle bir inanç gözlemlenmemektedir.

Mustafa Cemil Kılıç’ın Alevilik tanımı tümü ile dinden soyutlamış ayrı bir din ya da ideoloji şeklinde tedvin edilmiş yeni bir sloganlar manzumesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bir kısım İlahiyat Fakültesi mensuplarının, dine ilişkin yaklaşımlarında, din açısından, İslam açısından çok ciddi problemler taşıdığı kanaati öteden beri bende hâkimdir. İlahiyatçıların önemli bir bölümünün kendi alanlarından duydukları eziklikten dolayı, idari ve sosyal bilim alanlarına karşı derin bir kompleks taşıdıklarını bilmekteyim. Kendi alanlarının, dini alanın toplumun marjinal, alt katmanlarına ait, rağbetten uzak bir alan olduğuna inandırılıp, bunun kompleksi ile kişilikleri de etkilenen bu tarz ilahiyatçıların İslam dinine ilişkin çalışma ve değerlendirmeleri çoğunlukla problemli ve hastalıklı olmaktadır. Bir taraftan İslam’a karşı olan güvensizlikleri, modern-seküler alanlara karşı, aşağılık kompleksinden kaynaklanan eziklik duygusu; diğer taraftan İslam’a ilişkin konuları ve dini alanı sadece kendilerinin dolduracağına, sadece kendilerinin bu alanda yetkin olduklarına dair şımarıkça tutumları, dini alanda şizofrenik bir ilişki ağının oluşmasına neden olmaktadır.

Bir kısım İlahiyatçı kesimde revaçta olan klasik modernist anlayışın bu kesimden gelen birçok yayın ve eserde sergilendiği görülmektedir. Bu modernist kesimde öteden beri var olan ilmi yetersizlik kaba modernist-pozitivist, sözde çağdaş tutumlarla örtülmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu tarz kimselerin çoğunun, bu alanın en temel olmazsa olmazı olan Arap diline vukufiyette dahi zaaf içinde olduklarını da bizzat bilmekteyim. Tabiî ki, burada toptan olarak ilahiyatçıları hedef almıyorum. İçlerinde ehliyetli, sağlıklı düşünen birçok kimsenin varlığı da bir gerçektir..

Mustafa Cemil Kılıç’ın bu bağlamda, sırf kendine alan açmak için sözüm ona Aleviliğe bürünerek bu tip bir tutum takındığı tespit edilebilmektedir. Genel ilahiyatçı kategorisi içerisinde kendine ayrıcalıklı bir yer edinemeyeceğini anladığından, bu tip marjinal bir tavırla öne çıkmak istediği anlaşılmaktadır.

Bu derin kompleksle, kendince hiçbir ilmi temele dayanmadan, din dışı bir Alevilik tanımı ile, dinin temellerine saldırarak kendine yer açmaya çalışmaktadır.

Yukarıda belirttiğim gibi, İslam’ın tüm temel öğretileriyle ile çelişen, zıtlaşan bir Alevilik tanımı ortaya koyup, kendince din dışı, İslam dışı bir alevi kimliği oluşturup empoze etmektedir. Daha önceki makalelerimizde Alevî-Bektaşîliğin yazma/yazılı kaynaklarını şu aşağıdaki şekilde kategorize etmiştik.

Yesevî Kaynakları
Babâî Kaynakları (Menâkıb ve Garibnâme)
Hacı Bektâş Ocağı Kaynakları
Erdebil Ocağı’na ait ilk Dönem safevî kaynakları (Buyruklar, Hüsniye, Kumru)
Erkânnâmeler, Tutuknâme ve Tarikatnâmeler
Cönkler, Nefes Mecmuaları
Çeşitli Sufî Kaynakları
Genel Dini kaynaklar
Dua Mecmuaları
Şecerenâme, İcâzetnâme, Hilâfetnâme, Beyannâme, Berat vs. Arşiv özelliği olan kaynaklar

Bu kategorilerde yer alan eser, yazılı kaynak gruplarından hiçbirinde Mustafa Cemil Kılıç’ın betimlemeye çalıştığı Alevi kimliğine temel teşkil edecek kaynak bulunmamaktadır. Bu tür kaynaklardan birçoğu elimizde bulunmakta ve bunlarda böyle bir kimlik tanımına imkân verecek ipuçlarına dahi rastlanılmamaktadır. Ahmed Yesevî’ni Divân-ı Hilkmeti, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Kelimat-ı Gaybiyyesi, Makâlatı, Vilayetname nüshaları, Safevi Menakıbını havi Safvetu’s-Safa kitabı, Bektaşi erkannameleri, dede ocakları hilâfetnâme ve icazetnameleri vs. kaynakların tümünde İslam’ın temel ilkelerine bir bağlılık gözlemlenmektedir. İstenirse bu konuda tek tek örnekler sunabiliriz.

Mustafa Cemil Kılıç’ın sloganik, kolaycılığa kaçan yazısı üzerine daha fazla kelam etme gereği duymuyorum.

Not: Yazarın “ Kırklar Meclisi Masal mı” başlıklı yazısına ayrıca cevap vereceğim.

MÜFİD YÜKSEL

0 yorum:

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind