GÜRCÜ KİMLİĞİ


Nâil-i devlet olan Gürcü Mehmed Paşa 
Kim âna olmış müyesser nîg haslet nîg hû 

Sadr-ı a’zam olmış idi şimdi hod kâimmakâm 
Hayr-ı a’la bulmağiçün eylemişdi cüst u cû [...] 

Gürcülerin müslümanlarla ilk teması Emeviler döneminde miladi 736 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihte Kafkasya’da, müslümanlarla Hazar Hanı’nın ordusu arasında  çok ciddi bir savaş oldu. 
Tiflis -Ivan Aivazovsky 
Ve Gürcüler, ilk defa Müslümanlarla birlikte Hazarlara karşı savaştılar. Daha sonra, Abbasiler devrinde özellikle Selçuklular devrinde Müslümanlarla Gürcüler arasında ciddi temaslar oldu. Selçuklular devrindeki Gürcü krallığı ile Müslümanlar arasında sıkı bir temas vuku bulmuş, Gürcü askerlerinin Malazgird savaşında Bizans’ın yanında yer almalarına karşın Gürcü nüfusta ilk toplu Müslümanlaşma bu devirde olmuştur. Daha sonraki dönemlerde özellikle Akkoyunlular zamanında bu ilişki daha da arttı ve Gürcistan Akkoyunlu Uzun Hasan’ın himayesine girdi. 

Hatta Safevi Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd topladığı mürit ordusu ile Gürcistan’ı yağmalayıp, büyük zararlar vermesi karşısında, Akkoyunluların Şamahı Beyi, Gürcüleri korumak için Şeyh Cüneyd’e karşı harekete geçti. 

Osmanlılar döneminde, Gürcülerle olan ilişkiler daha da arttı ve birçok Gürcü Ağa, Bey ve Paşa, Osmanlı idaresinde yer aldılar. Gürcü asıllı 11 Sadrazam mevcuttur ve ilki Gürcü Mehmed Paşa'dır.


6 Ağustos Cuma gününden başlayıp, Güney Osetya üzerinde Rusya ile Gürcistan arasındaki 6 günlük savaşa tanık olduk. Gürcistan askerleri 6 Ağustos’ta işgal etmeye başladıkları Güney Osetya’nın başkentinden çekilmelerine karşın savaş yayılma istidâdı gösterip, ABD-Batı yanlısı Gürcistan Devlet başkanı Mihail Saakaşvili’nin batıya güvenerek takip ettiği yayılmacı politikasının göstergesi olarak bir süre daha devam etti. Güney Osetya’ya asker sevketmesi ve 2000 civarında Oseti katletmesi Rusya’nın sert müdahalesine yol açtı. Burada güç dengeleri konusuna girmek istemiyorum. Zira Gürcistan gibi yeni bağımsızlığını elde etmiş küçük bir devletin Rusya gibi köklü tarihe sahip, dev bir imparatorluk ülke ve devlet karşısındaki güç dengesizliği ortada. Ancak, Saakaşvili yönetiminin ABD ve Batı ülkelerine güvenerek bu şekil bir maceraya atılmasının ne tür bir felakete kapı araladığı görülmektedir.

Sovyet bloğunun çökmesinin ardından Kafkaslarda, önce Osetya ve Abhazya’da sonra Çeçenistan’da birbiri ardından krizler baş gösterdi. Resmen Gürcistan’a bağlı gözüken Güney Osetya’nın Rusya Federasyonuna bağlı kuzey Osetya ile birleşme çabaları 1992’de ilk çatışmaları doğurmuştu. Bu krizin tohumları, Sovyet diktatörü Stalin’in böl-yönet politikası ile atılmıştı Sonra Rus askerlerinin Güney Osetya’ya BM barışgücü askeri kimliği ile girmeleri sonucu buradaki kriz dondurulmuştu. Abhazya’da ise, Abhazların Çeçenlerin desteği ile çatışmalarda zafer kazanmaları, hatta bir kısım Gürcü askerlerini denize dökmeleri neticesinde, Abhazya resmen olmazsa da fiilen Gürcistan’dan koptu. Buraya da barış gücü askerlerinin yerleşmesi ile sıcak çatışmalar durdu. Yine aynı tarihlerde Gürcistan’da laz kökenli Cumhurbaşkanı Zviad Gamsahurdia’nın devrilip, eski Sovyet dışişleri bakanı Eduard Şevardnadze’nin iktidara gelmesi bölgede yeni dönemin başlangıcını teşkil etti. Abhazya özerk bölgesinin, savaşta yenilgi sonucu fiilen kopması. Güney Osetya’ya Rus barış gücünün yerleşmesi deneyimlerini yaşayan ve zaten Sovyet yönetiminde iken bir hayli tecrübeli bir politikacı ve devlet adamı olan, Şevardnadze 1994’lerden itibaren bölgede denge politikaları gütmeye başladı. Gerek Güney Osetya, gerekse, Abhazya sorunu konusunda artık barışçı bir tutum sergileme eğilimi gösterip, aynı zamanda Rusya’ya karşı Çeçen direnişine destek vererek dengeli bir siyaset takip etti. Şevardnadze, politik deneyimine dayanarak, bunun yanı sıra, Türkiye, Azerbaycan ve İran gibi bölge ülkeleriyle de daha yakın bir ilişki kurdu. Müslümanlara, özellikle Müslüman Gürcülere yönelik de ılımlı bir politika izleyen Şevardnadze bu konuda Müslümanları karşısına almama yönünde hareket etti. Gürcü Ortodoks ve Katolik kiliselerinin sorun oluşturmasına fırsat vermedi. 

Gelati Manastırı-Batı Gürcistan
Ancak, 2003 yılında, George Soros destekli, aynı zamanda Türkiye tarafından da desteklenen, Kadife Devrim’in ardından Şevardnadze’nin devrilip, Mihail Saakaşvili’nin ülkenin başına geçmesi ile bu denge politikası tümüyle altüst oldu. Tamamen Batı yanlısı bir politika izleyen Saakaşvili yönetimi ilk icraat olarak, Gürcistan bayrağının ortasına ve her dört köşesine haçlar yerleştirdi. Gürcü kilisesini ön plana çıkarıp, tüm Gürcüler üzerinde kilise hegemonyası kurmaya çalıştı.

Bu çerçevede, Acara Müslümanlarına yönelerek Hristiyanlaştırma faaliyetine girişti. Yıllarca Komünist rejim altında dini kimlikleri gayet zayıflamış olan bazı Acara köyleri topluca vaftiz edilerek Hristiyanlığa geçirildi. Ve halen de devam eden Gürcü Müslümanları Hristiyanlaştırma projesinin kapsamı genişletilerek Türkiye’deki tamamı Müslüman olan Gürcü nüfusa da yöneldi. Türkiye’deki Acara, yani Müslüman Gürcülere yönelik “Sizler Osmanlı tarafında zorla, kılıç zoruyla Müslümanlaştırılarak, göç ettirilmiş gürcülersiniz. Hıristiyan aslınıza dönünüz.” şeklinde yoğun misyonerlik propagandaları, bizzat Saakaşvili yönetimi tarafından gerçekleştirilmekte, Türkiye’deki Gürcüler çifte pasaport vaadiyle de kandırılmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye’deki bazı gürcü aileler, kiliselere gidip vaftiz olarak din değiştirmişlerdir. Yanısıra, Türkiye’den Gürcistan’a Gürcüce eğitim için gönderilen, bazı Gürcü ailelerin çocukları, Gürcistan’da hristiyanlaştırılmakta ve din değiştirmiş olarak Türkiye’ye dönmektedirler.Türkiye’deki Gürcülerin bir bölümünde var olan dindarlık konusundaki zaafet bu misyonerlik faaliyetlerinin revaç bulmasına zemin hazırlamıştır. Gürcü nüfusun yoğunluklu yaşadığı Artvin ili ile yine Gürcülerin yaşadığı, Ordu’nun Ünye ve Fatsa ilçeleri ve Samsun’un bazı kasabalarında 40’lı yıllardan itibaren CHP’nin etkili olması, Gürcü toplulukları arasında revaç bulması, 60’lı yıllardan itibaren ise Gürcü nüfus yoğunluklu bu yörelerede Marxist solun yükselişe geçmesi, hatta 70’li yıllarda Fatsa ve Artvin gibi merkezlerin solun, Marxist solun kalesi konumuna gelmiş olması, adı geçen yörelerdeki Gürcülerin dindarlığına, İslam dinine bağlılığına bir hayli darbe vurmuştur. Sonuçta, dinden uzak seküler bir yapı ön almış, dolayısıyla, Saakaşvili yönetiminin Türkiye’deki gürcüleri Müslümanlıktan koparma Hristiyanlaştırma faaliyet ve propagandalarına elverişli bir zeminin oluşmasına yol açmıştır.

Gürcü Prens Muhammed Beg 1620
Oysaki Gürcülerin müslümanlıkla tanışmaları bir hayli eskidir. Gürcülerin, müslümanlarla ilk teması Emeviler döneminde miladi 736 tarihinde gerçekleşti. Bu tarihte Kafkasya’da müslümanlarla, Hazar Hanı’nın ordusu arasında vuku bulan savaşta Gürcüler ilk defa Müslümanlarla birlikte Hazarlara karşı savaştılar. [Bu konuda bkz. Peter Golden, The Khazar Studies, Budapest, 1980] Daha sonra, Abbasiler devrinde özellikle Selçuklular devrinde Müslümanlarla Gürcüler arasında ciddi temaslar oldu. Selçuklular devrindeki Gürcü krallığı ile Müslümanlar arasında sıkı bir temas vuku bulmuş, Gürcü askerlerinin Malazgird savaşında Bizans’ın yanında yer almalarına karşın Gürcü nüfusta ilk toplu Müslümanlaşma bu devirde olmuştur. [Gürcü-Selçuklu ilişkileri konusunda bkz. Ibn Bibi, El-Evâmiru’l-Alâiyye Fi’l-Umûri’l-Alâiyye [Selçuk-Nâme], Tıpkıbasım, TTK Yay., Ankara 1956, Tercüme: Mürsel Öztürk, Cilt.1-2, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996; Kerîmuddin Aksarâyî,Müsâmeretu’l-Ahbâr, Farsça Metin, Osman Turan Neşri,2.baskı,TTK Yay.Ankara 1999; Osman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar, 2.baskı, TTK Yay. Ankara 1988, Selçuklular Zamanında Türkiye, 5. Baskı, Boğaziçi Yay. İstanbul 1998; Selçuklular Tarihi Ve Türk İslâm Medeniyeti, 7. Baskı, Boğaziçi Yay. İstanbul 1998; Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, 4. Baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1997; Faruk Sümer-Ali Sevim, İslam Kaynaklarına Göre Malazgirt Savaşı, 2. baskı, TTK Yay. Ankara 1988; İbrahim Kafesoğlu-Hakkı Dursun Yıldız-Erdoğan Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, İSAR Yay. İstanbul 1999]
Daha sonraki dönemlerde özellikle Akkoyunlular zamanında bu ilişki daha da arttı ve Gürcistan Akkoyunlu Uzun Hasan’ın himayesine girdi. Hatta Safevi Şah İsmail’in dedesi Şeyh Cüneyd topladığı mürit ordusu ile Gürcistan’ı yağmalayıp, büyük zararlar vermesi karşısında, Akkoyunluların Şamahı Beyi, Gürcüleri korumak için Şeyh Cüneyd’e karşı harekete geçti. [Aşıkpaşazâde, Aşıkpaşazâde Tarihi, Âli Beğ Neşri, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1332; Walther Hinz, Uzun Hasan Ve Şeyh Cüneyd, Çeviren Tevfik Bıyıklıoğlu, 2. baskı, TTK Yay. Ankara 1992; Faruk Sümer, Safevî Devletinin Kuruluş Ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü, 2. baskı, TTK Yay. Ankara 1999]

Osmanlılar döneminde, Gürcülerle olan ilişkiler daha da arttı ve birçok Gürcü ağa, bey ve Paşa Osmanlı idaresinde yer aldılar. Gürcü asıllı 11 Sadrazam mevcuttur ve bunların ilki Gürcü Mehmed Paşa'dır. Gürcü Mehmed Paşa ilkin Sarayda Tavaşi ağalarından olup, Hasodabaşı olmuştur. H.1013/1604 tarihinde vezirlik rütbesi ile Mısır valisi olmuş. Ardından aynı yıl Bosna valisi olmuş, 1018/1609’da Şam valisi, 1021/1612’de Erzurum valisi olmuştur. Daha sonra üçüncü vezir olarak kubbenişin ve üç kez sadaret kaymakamı, ardından, Zilka’de 1031/1622’de Lefkeli Mustafa Paşa yerine sadrazamlık mevkiine getirilmiştir. Rebiülâhir 1032/1623’te dört ay sonra azledilerek Rodos adasına nefyedilmiştir. 1033/1623–24 tarihinde, Sultan IV. Murad devrinde, tekrar sadaret kaymakamlığına getirilmiş. 1035/1626 tarihine kadar bu mevkide kalmış olup, 18 Şevvâl 1035/13 Temmuz 1626 tarihinde Topal Recep Paşa’nın desisesi ile boğdurulmuştur. Eyüp Camii’nde, Ebu Eyyub-i Ensari türbesinin yanındaki İbrahim Paşa türbesinde Semiz Ali Paşa’nın yanına defnedilmiştir. Mezarında şu manzum kitâbe vardır:

حضرت سلطان مراد كامكار
عمری افزون اوله راه میر دولتی
اول محمد نام اولان قائممقام
ایلدی دارالبقایه رحلتی
صدراعظم اومشیدی نیجه دم
حسبتا لله ایدر ایدی خدمتی
امری ایله پادشاه عالمڭ
سكه تصحیحنه ایتدی همّتی
فوتنه تاریخ ایچون هاتف آنڭ
ایده دیدی روحنه حقّ رحمتی
١٠٣٥

Hazret-i Sultân Murâd-ı kâmkâr
Ömri efzûn ola râh-ı mîr-i devleti
Ol mehemmed nâm olan Kâimmakâm
Eyledi dâru’l-bekâya rıhleti
Sadr-ı a’zam olmışidi nice dem
Hasbeten Lillâh iderdi hizmeti
Emri ile pâdişah-ı âlemin
Sikke tashîhine itdi himmeti
Fevtine târih içün Hâtif ânın
İde didi ruhına Hakk rahmeti
1035

Gürcü Mehmed Paşa’nın çeşitli hayratı vardır. Okmeydanındaki Sofa [Namazgâh Ve Minber] bunun hayrıdır. Minber ve Mihrâbın 1034/1624 tarihli kitâbesi şu şekildedir:

بو مقامی یپدی چون گورجی محمد پاشا
گوردیلر آنی یرنده خیلی تحسین ایتدیلر
بر نمازگاه اولدی حقا شمدی اوق میدانینه
بو قضای بی نظیره تخم خیری صچدیلر
اولممشدی بو زمینه بوندن اوّل هیچ نظر
بو بنایی گوردیلر جاندن دعالر ایتدیلر
بو مقامی گوریجك هاتف دیدی تاریخنی
های محلنده عجیب محراب و منبر یاپدیلر
١٠٣٤

Bu makâmı yapdı çün Gürcü Mehmed Paşa
Gördiler ânı yerinde hayli Tahsîn etdiler
Bir namazgâh oldı Hakkâ şimdi Okmeydanına
Bu kazâ-yı bî-nazîre tohm-ı hayrı saçdılar
Olmamşdı bu zemîne bundan evvel hiç nazar
Bu binâyı gördiler cândan duâlar etdiler
Bu makâmı göricek Hâtif dedi târîhini
Hay mahallinde acîb mihrâb u minber yapdılar
1034

Bunun dışında Gürcü Mehmed Paşa’nın İstanbul’da üç önemli çeşmesi de bulunmaktadır. İlki Şehzâde Camii yakınında kayıp İbrahim Paşa Hamamının arkasındaki sokak içerisinde bulunuyordu. Kitâbesi şu şekildeydi:

گورجی پاشا حضرت قائممقام
اول محمّد نام محمود الصّفات
صو گیبی آقسه ایغنه نوله
تشنگان سلسبیل التفات
ذاتیدر سرچشمۀ جود و كرم
بحر احسانی محیط كائنات
شربت آب زلال لطفیدر
عالمه سرمایۀ فیض حیات
خیر ایچون بر چشمه بنیاد ایتدی كیم
وصفنی اشراب ایدر عذب فرات
دیدی هاتف منطقی تاریخنی
اولدی جاری چشمۀ آب حیات
١٠٣٥

Gürcü Paşa hazret-i kâimmakâm
Ol mehemmed nâm mahmûdu’s-sıfât
Su gibi aksa ayağına n’ola
Teşnegân-ı Selsebîl-i iltifât
Zâtıdır serçeşme-i cûd u kerem
Bahr-i ihsânı muhît-i kâinât
Şerbet-i âb-ı zülâl-i lütfudur
Âleme sermâye-i feyz-i hayât
Hayr içün bir çeşme bünyâd etdi kim
Vasfını işrâb eder azbun furât
Dedi Hâtif Mantıkî târîhini
Oldı cârî çeşme-i âb-ı hayât
1035

Mantıkî: Acem-peder ve Arab-mâderdir.Merâtib-i mu’tâde ile Şâm-ı Şerîf encâmda mesned-nişîn-i hükümet olmuşdı. Akranının fuzelâsından ve tâze-gû olan şuarânın fusahâsından idi. Binkırkaltı'da [1046] Şâm-ı Şerîf’de kazâen vefat etmişdir. [Es-Seyyid Rızâ, Tezkire-i Rızâ, 1316:90]

İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri adlı eserinde, Bu çeşmenin bânisi olarak diğer Gürcü Mehmed Paşa’yı gösterme hatası sergilemiştir. [Tanışık, 1943:1/70]

Çeşme, 1958 Yılında İbrahim Paşa hamamı ile birlikte imâr faaliyeti adı altında belediyece ortadan kaldırılmıştır.

Gürcü Mehmed Paşa’nın bunun dışında Fatih’te iki çeşmesi bulunmaktadır. İlki Akdeniz Caddesi ile Halıcılar Caddesi arasındaki Hakperest sokağında bugün arsası kalmış olan Öksüzce Hatip Camiinin önünde yer almaktadır. 1035/1625–26 tarihli çatal çeşme bakımsız halde halen ayakta olup, kitâbesi şudur:

نائل دولت اولان گورجی محمد پاشا
كم آڭا اولمش میسّر نیگ خصلت نیگ خو
صدر أعظم اولمش ایدی شمدی خود قائم مقام
خیر أعلا بولمغیچون ایلمشدی جست و جو
بولدی بر صوكه جهانده مثلی یوق
چشمه لر یاپدیردی حقا سوبسو
مسجد اوكسوزده الحق ایتدوگی چشمه ایچون
حق تعالی عفو ایده آنڭ خطاسن موبمو
هپ رضای حق ایچون وقف ایلدی
ایچسون آندن پیروبرنا ساده رو
لفظاً و معناً گورن تاریخنی تحسین ایدوب
بیڭ اوتوز بشده گلوب آقدی چو صو

Nâil-i devlet olan Gürcü Mehmed Paşa
Kim âna olmış müyesser nîg haslet nîg hû
Sadr-ı a’zam olmış idi şimdi hod kâimmakâm
Hayr-ı a’la bulmağiçün eylemişdi cüst u cû
Buldı bir su ki cihânda misli yok
Çeşmeler yapdırdı Hakka sû be sû
Mescid-i Öksüzde Elhakk etdüğü çeşme içün
Hakk Taâla afv ede ânın hatâsın mû be mû
Hep Rızâ-yı Hakk içün vakf eyledi
İçsün ândan pîr u Bernâ sâde-rû
Lafzen Ve Ma’nen gören târîhini Tahsîn edüp
Bin otuzbeş’de gelüp akdı çü su
1035

Bugün arsa haline gelmiş olan Öksüzce Hatip Camiinin taş minaresi bu çeşmenin duvarı üzerinde bulunmaktaydı.

Diğer çeşme ise Hırka-i Şerîf yakınlarında Keçeciler Caddesi üzerinde, Mehmed Şemseddin Efendi Kâdirî-Resmî dergâhı karşı sırasında yer almaktadır. Yine 1035/1625–26 tarihli olan bu çeşme de bakımsız vaziyette ayaktadır. Çeşme kitâbesinin tarih beyti şu şekildedir:

گوریجك تحسین ایدوب هاتف دیدی تاریخنی
صوینی ماء معین بیل چشمه سنی هم سبیل
١٠٣٥

Göricek Tahsîn edüp Hâtif dedi târihini
Suyunu mâ-ı ma’în bil, çeşmesini hem sebîl
1035

[Peçevî, Târih, 1283:2/ 355;Osmanzâde Tâib Ahmed, 1271:1/71; Ayvansarâyî, Mecmua-i Tevârih, 1985:133–197; Vefeyât,1978:24; M. Süreyya, Sicill, 1308–1315:4/151]

diğer Gürcü Mehmed Paşa

H.1037’de Şam valisi olmuş, daha sonra Diyarbekir, Halep ve Erzurum valiliklerinde bulunmuştur. H.1061 tarihinde Siyavuş Paşa yerine sadrazam olup, 1062 Recebinde azledilip, yerine hasmı olan Arnavut Tarhuncu Ahmed Paşa sadrazamlığa getirilmiş, kendisi de iki ay boyunca Yedikule zindanlarına hapsolunmuştur. Sonradan affedilip, Ohri sancağına mutasarrıf olmuş, Şevval 1076 tarihinde Timeşvar valisi iken orada vefat etmiştir. Vefatında yaşı doksandan fazlaymış. [Osmanzâde Ahmed Tâib, Hadîkatu’l-Vüzerâ, 1271:1/95–96;Peçevî, Târih, 1283:2/447;M. Süreyya, Sicill, 1308–1315:4/176]

Yusuf Paşa

Yeniçeri ocağından yetişmiş olup, Rusya seferlerinde şecaat ve bahadırlığıyla meşhur olmuştur. Bundan dolayı kısa zamanda şedd-i merâtib ve merâhil eylemiştir. 1123 Şevvâlinde Sadrazam olup, 13 ay sonra Rodos adasına nefyedilmiş Zilka’de 1125’te ise bir fermanla orada katl olunmuştur. Cenazesi kesik başı ile İstanbul’a nakledilmiş olup mezarı Aksaray civarında yaptırdığı mektebinin yanındadır. [Osmanzâde Tâib Ahmed, Hadîkatu’l-Vüzera, 1271:2/14–15; Ayvansarâyî, Vefeyât, 1978:14; M. Süreyya, Sicill, 1308–1315:4/661] Mektep ve mezarı halen ayakta olup, karşısında yer alan ve ayna taşı bir hayli tezyinatlı olan çeşmesi ise 1957 yılında imar faaliyeti bahanesi ile belediye tarafından yıktırılmıştır. [Encümen Arşivi, No:1280] Hadîkatu’l-Vüzera yazarının kaydına göre garazkâr ve çok kindar bir tabiata sahipmiş. [Osmanzâde Tâib Ahmed,Hadîka, 1271:2/14-15] Mezar taşında şu kitabe vardır.

هوالباقی
صاحب الخیرات
صدر أعظم أسبق
مرحوم و مغفور له
غازی یوسف پاشانڭ
روحیچون الفاتحه
١١٢٦

Huve’l-Bâkî
تعمیر فی ١٢٢٦ 

Sâhibu’l-Hayrât
Sadr-ı a’zam-ı esbak
Merhûm ve mağfûr leh
Gâzî Yusuf Paşa’nın
Ruhu içün El-Fâtiha
1126

Ta’mîr Fi 1226

1226 tarihindeki tamirde konulan şahidedeki kitabade vefat tarihi olarak 1126 gösterilmesine karşın; Hadîkatu’l-Vüzera’da Zilka’de 1125 tarihi kaydedilmiştir.

İsmail Paşa

Yeniçeri ağalığından gelmiş olup, Rumeli ve Trabzon valiliklerinde bulunmuş, bilahare Bağdat valisi olmuş, vali iken Safer 1148 tarihinde kendisine Sadrazamlık mührü gönderilmiştir. 6 ay kadar sadrazamlık mevkiinde kaldıktan sonra, azledilerek Rodos’a sürülmüştür. Ardından sürgün yeri Sakız adasına nakledilmiş, bilahare Hanya muhafızlığına getirilmiş olup, H.1151 tarihinde Hanya’da vefat etmiştir. Kasımpaşa’daki ünlü Aynalı Çeşme bunun hayratındandır. Kamer Hatun Camii yakınında Kasımpaşa’ya inen yokuşun başında olan çeşme 1942 yılında yol genişletmesi bahanesi ile yıktırılmıştır. 1145/1732 tarihli çeşmenin tarih beyitleri şu şekildeydi:

اولدی تاریخه سزا بر خیر جاری وهبیا
وقف اسمعیل پاشا چشمۀ دلجو بناء
١١٤٥

یاپدی بر نوچشمه كیم تاریخ ایچون دیر لوله سی
عافیت اولسون ایچ ایچ بو عین اسمعیلدن
١١٤٥

Oldı târîhe sezâ bir hayr-ı cârî Vehbiyâ
Vakf-ı İsmaîl Paşa çeşme-i dilcû binâ
1145

Yapdı bir çeşme kim târîh içün dir lülesi
Âfiyet olsun iç iç bu ‘ayn-ı İsmaîlden
1145

[Osmanzâde Ahmed Tâib, Had^ka, 1271:2/51–53; Ayvansarâyî, Vefeyât, 1978:73; Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, 1945:2/68]

Halil Hâmid Paşa

Gürcü Hacı Mustafa Ağa’nın oğludur. Isparta’da dünyaya gelmiştir. Bilahare İstanbul’a gelmiş olup kâtiplik yapmıştır. Zamanla yükselerek 1193 tarihinde önce sarayda Tezkireci sonra Sadrazam Hacı Mehmed Paşa’nın kethüdası olmuştur. Paşanın vefatı ile azledilmiş, 1195 tarihinde ise Tersâne emîni vazifesine getirilmiştir. Bunun akabinde tekrar kethüdalığa tayin olunmuş, 1197 Muharreminin 27’sinde Mehmed İzzet Paşa’nın azli ile yerine sadrazam olmuştur. İki sene üç ay yirmibeş gün bu makamda kalmış, 1199 yılı Cemaziyelevvelinin yirminci günü sadrazamlıktan azledilmiştir. Bozcaada’ya sürgün edilmiş olup, azledilmesinden 27 gün sonra siyaseten katledilerek kesik başı İstanbul’a Topkapı sarayına getirilmiş, Karacaahmed mezarlığında defnedilmiştir. İstanbul’da Samatya’da Sa’diye tarikatından Kadem-i Şerif tekkesi bunun hayratından olup, Bâb-ı âli civarında yaptırdığı bir sebili de bulunmaktaydı. Tekkenin inşa tarihi 1199’dur. 1195 tarihli ve iki tarafında çeşmesi bulunan sebil tamamen ortadan kalkmış olup, sebilden iz kalmamıştır. Samatya-Davud Paşa iskelesindeki Kadem-i Şerîf tekkesinin ahşap binası ise halen ayaktadır. Eski devlet bakanı Kemal Derviş bunun soyundan gelmektedir. [Osmanzâde Tâib Ahmed, Hadîka, 1271:3/34–36; Ayvansarâyî, Vefeyât, 1978:66;M. Süreyya, Sicill,1308–1315:2/299; Şerifoğlu, 1995: 80]

Şahin Ali Paşa

Çelik Mehmed Paşa’nın yetiştirmesi olup, uzun zaman Sivas, Diyarbakır, Mora, Kütahya gibi çeşitli vilâyetlerde valilik yapmış, 1199 Cemaziyelâhiri’nin son günü Halil Hamid Paşa yerine sadrazamlık mevkiine getirilmiştir. Bu tarihten 8 ay 24 gün sonra vazifesinden azledilerek Selânik mutasarrıflığına getirilmiştir. 1201 tarihinde ise, Bozcaada’ya sürgün edilmek üzere yola çıkarılmış, bu senenin 18 Ramazanında Gelibolu’da vefat etmiştir. [Osmanzâde Tâib Ahmed, Hadîka, 1271: 3/36–37; M. Süreyya, Sicill-i Osmânî, 1308–1315:III/134]

Koca Yusuf Paşa

Tersane liman reisi Hasan Kaptanın yetiştirmesi olup, Tersaneden çıkmıştır. Zamanla Gazi Hasan Paşa’nın kethüdası olmuştur. 1199’da vezirlik rütbesi almış, kendinse Mora muhassalası verilmiştir. Rusya ve Avusturya muharebelerinde yararlıkları görülmüştür. 1203 senesinde Sultan III.Selim’in tahta çıkışı ile sadrazamlık mevkiine getirilmiştir. İki kez sadrazamlık vazifesine getirilmiş sonra başka görevler verilmiştir. En son Medine-i Münevvere muhafızı iken 1215 Ramazanında orada vefat etmiştir. [Osmanzâde Tâib Ahmed, Hadîka, 1271: 3/37–40; M. Sürayya, Sicill, 1308–1315:IV/667]

Ziyaeddin Yusuf Paşa

Mirahur Mustafa Paşa’nın yetiştirmesidir. Ve onun oğlu Anadolu Kazaskeri İbrahim Bey’in maiyetinde bulunmuş, Onun sayesinde medrese okuyup, ilim tahsil etmiş, bilahare yeteneği bâriz olduğundan önce Enderun ağası, sonra, Sadrazam Halil Hâmid Paşa’nın hizmetine silahdarı olarak girmiştir. H.1213 tarihinde vezaret rütbesi ile taltif olunmuş, ardından Erzurum valisi olmuştur. Yine bu tarih’te Napolyon’un orduları ile Mısır’ı işgal etmesi üzerine, Ziyâeddin Yusuf Paşa bu yılın Safer ayında İstanbul’a çağrılarak Sadrazamlık mührü kendisine verilir. Ziyâeddin Yusuf Paşa serdar-ı ekrem tayin edilerek orduyu tanzim edip Anadolu’ya geçer. Oradan kısa zamanda Mısır tarafına ulaşarak Salihiyye mevkiinde büyük bir savaşa tutuşur. Burada binlerce Fransız askeri telef olduğu gibi 500 kadar Osmanlı askeri de şehid olur. Fransızların elinde bulunan şehirler bir bir geri alınır. Sonra Kahire’ye girilir. Ancak Kâhire’de askerin rehavete kapılıp, aşırı sıcağında etkisi ile dağılıp yayılmaları, Fransız askerlerine fırsat verdiğinden hücum eden Fransız askerleri tarafından perişan edilmiş. Ziyaeddin Yusuf Paşa askeri toparlayıp, Yafa’ya çekilmiştir. Havaların serinlemeye başladığı döneme kadar Yafa’da kalınıp bilahare yeniden Mısır üzerine yürümüş bu def’a zafer kazanılarak, Fransız ordusu yenilgiye uğratılarak ric’ate mecbur bırakılmıştır. Ardından İstanbul’a avdet eden Ziyâeddin Yusuf Paşa H.1220 Muharremine kadar Sadrazamlık mevkiinde kalmış, bu tarihte yaşlılık ve yorgunluğunu bahane ederek tekâüde ayrılmıştır. Bu sıralarda, kargaşa dönemi baş gösterir. Sultan III.Selim’in Nizâm-ı Cedid ordusu denemesi Yeniçerilerin büyük tepkisi ile karşılaşır. III.Selim’in Kabakçı Mustafa isyanıyla tahttan indirilmesi, yerine IV.Mustafa’nın tahta çıkışı ardından Ruscuk ayânı Alemdar Mustafa Paşa vak’ası, II.Selim’in katli, IV.Mustafa’nın tahttan indirip II.Mahmud’un tahta çıkarılışı; akabinde IV.Mustafa’nın idâmı, Alemdar Mustafa Paşa’nın yeniçerilerle mücadele ederken cephanelikle birlikte ölmesi gibi hadiselerin akabinde, saray erkânı Ziyâeddin Yusuf Paşa’nın tekrar sadaret makâmına getirilmesine karar verirler. Nihayet 1224 Rebiülevvelinin 19’unda yeniden Sadaret mührü verilir. Ancak bu defaki sadaretinde sarayda disiplini sağlamada gösterdiği zaaf yüzünden iki sene sonra, 1226 senesi Rebiülâhirinin onaltıncı günü Sadaret makamından infisâl eder. Önce Dimetoka’ya, sonra Rodos’a nefy ve iclâ olunur. Bilahare Eğriboz muhafızlığına getirilir. Bir yıl sonra bu vazifeden de ayrılır. Buradan Sakız adasına yerleşir. 1034 tarihine kadar burada yaşar. Bu tarihte Sakız adasında eceliyle vefat edip, Şeyh İlyas Efendi türbesine defnedilir. [Bağdâdî Abdülfettah Şevket, Zeyl-i Hadîkatu’l-Vüzerâ, 1271:4/3–11; Ahmed Rif’at, Verdu’l-Hadâik, 1283:4-7; M. Süreyya, Sicill, 1308-1315:IV/670 ]

Hurşid Paşa

Bir Tatar’ın kölesi iken Selim Sırrı Paşa’nın maiyetine girmiştir. Azad edildikten sonra devlet ricâlinden Râsih Efendi’nin maiyetinde ter almıştır. Sultan III.Selim’in cülusu akabinde Çuhadar olmuştur. Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın maiyetinde bulunmuş, Mısır’da Fransızlara karşı savaşlarda yer almış önce İskenderiye muhafızı, ardından 1218’de Mısır valisi olmuştur. 1220 tarihinde azledilmiş, yerine ünlü Kavalalı Mehmed Ali Paşa tayin edilmiştir. Daha sonra, Niş, Selanik ve Bosna valiliklerinde bulunmuştur. 1 Ramazan 1227 tarihinde sadrazam olmuştur. 1230 tarihinde azledilerek Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah Efendi ile birlikte Tekirdağ’a nefy ve iclâ kılınmıştır. Bir süre sonra affedilerek Kütahya ve Halep valililklerinde bulunmuş ardından Rumeli ve Mora valiliğine getirilmiş. Bu esnada Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa vak’ası cereyan etmiştir. Tepedelenli Ali Paşa isyanı bastırıldıktan sonra, Tepedelenli Ali Paşa ve oğulları kaydı hayat şartıyla, aman dileyerek, Hurşid Paşa’ya teslim olmalarına karşın, Hurşid Paşa, İstanbul’a, saraya danışmadan, Tepedelenli ile oğullarını idam ettirmiş ve kesik başlarını İstanbul’a göndermiştir. Tepedelenli ve oğullarının aman dileyip, teslim olmalarına karşın katledilmeleri, Hurşid Paşa’ya karşı İstanbul’un, sarayın nefretine yol açmıştır. Halbuki, daha sonra Bağdad valisi Davud Paşa ile, İşkodralı Mustafa Paşa ayaklanmaları barışla sonuçlanmış, bu paşalar affedilerek başka vilayetlerde valilik vazifelerine, devlet hizmetine sadakatle devam etmişlerdir. Hurşid Paşa 1238 tarihinde Mora’da vefat etmiştir. [Ahmed Rif’at, Verdu’l-Hadâik, 1283:8–11; M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 2/311]

Reşid Mehmed Paşa

Sadrazam Hüsrev Paşa’nın yetiştirmesidir. Silahşörlükte şöhret bulmuştur. Çarhacı Ali Paşa’nın maiyetine verilmiş, bilahare mirmirânlık rütbesini hâiz olmuştur. Ardından, Karahisar-ı Sahib [Afyon] sancağı verilmiş ve Kütahya valiliğine getirilmiştir. 1236’da vezaret rütbesi verilerek Konya valiliği ihsan kılınmıştır. Sonra Mora’ya gönderilip, Atina muhafızı olmuştur. Ardından Rumeli valisi olmuş, Arnavutluk vilayetinin ıslahı faaliyetlerinde bulunmuştur. 22 Ramazan 1244’te Mehmed İzzet Paşa’nın azliyle sadrazamlık mevkiine getirilmiştir. 1248’de sadaretden azledilmiştir. 1249 tarihinde Diyarbekir valisi olup, Revandızlı Mehmed Bey gâilesinin def’ini temin etmiştir. 1252 Şa’banında Diyarbakır’da hastalanarak vefat etmiştir. [Ahmed Rif’at, Verdu’l-Hadâik, 1283:30–34; M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 2/391] Mezarı, Diyarbakır’da içkale camiindeki türbede Esad Muhlis Paşa’nın kabri yanındadır.[Beysanoğlu, 1996:2/728]

Mahmud Nedim Paşa

Mehmed Necib Paşa’nın küçük oğludur. Bursalı Said Paşa’nın divan kâtibi olmuştur. 1270’de vezaret rütbesiyle Sayda valisi, 1273’te İzmir valisi, 1274’te Hariciye nâzırı vekîli, 1275’te Ticâret nâzırı olmuştur. 1277’de Trablusgarp valiliği verilmiştir. 1284’te Devâî nâzırlığına getirilmiş, aynı yıl Zilka’desinde Sadaret müsteşarılığını deruhde etmiş, 22 Cemaziyelâhir 1288’de Sadrazamlık mevkiine getirilmiş, ertesi sene 1289’da azledilmiştir. Ardından Kastamonu valisi, buradan da azledilerek Trabzon’da ikamete memur edilmiştir. Bundan sonra, Adana valiliği ve Şurâ-yı Devlet reisliği makamlarını ihraz etmiş, 25 Recep 1292 tarihinde ikinci kez sadrazamlık mevkiine getirilmiş. 19 Rebiülâhir 1293’te bu makamdan tekrar azledilmiştir. Buradan önce Çeşme’ye akabinde Sakız’a nefy ve iclâ kılınmış, 1296 yılında affedilerek Musul valiliğine getirilmiştir. Aynı yılın Zilhiccesinde Dâhiliye nâzırı olup, 1299 sonlarında hastalanınca ayrılıp, tekâüd olmuş, 11 Recep 1330 tarihinde vefat ederek, Cağaloğlundaki bugün de ayakta olan mustakil türbesine defnedilmiştir. [M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 4/336] Sadareti esnasında Rus yanlısı siyaseti yüzünden bir hayli tenkide uğramış, özellikle İstanbul’daki Rus sefiri İgnatiyef’le olan yakın ilişkileri dolayısıyle ayıplanıp, suçlanmış, hatta Nedimof diye adlandırılmıştır. Yanlış siyaseti yüzünden, Sultan Abdülazîz’în halli hadisesine zemin hazırlamakla da suçlanmıştır. [Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’ât-ı Hakikat]

Bunların yanı sıra, Mısır Valisi Ahmed Paşa, Belgrad valisi Süleyman Paşa, Belgrad muhafızı Abdullah Paşa, Yusuf Ziyaeddin Paşa, Ali Seydi Paşa, Gürcü Osman Paşa, Cafer Paşa, Tayyar Mehmed Paşa, Ferah Ali Paşa, Hamdi Mahmud Paşa, Hamdi Hüseyin Paşa, Niş ve Trabzon valisi Vasıf Mehmed Paşa [Vefatı:1282-Üsküdar’da Hüdâî tekkesi haziresinde medfundur.], Hurşid Ahmed Paşa, Hurşid Paşa, Erzurumi Gürcü Hüseyin Paşa, Çetrefilzâde Hüseyin Paşa, Gürcü Hüseyin Paşa, Musul beylerbeyi İbrahim Paşa, Van valisi Çelebi İbrahim Paşa, Avusturya sefiri elçi İbrahim Paşa, Zekim Beylerbeyi İskender Paşa, Küçük İsmail Paşa, Macuncu Mirmiran İsmail Paşa [Rusya’da esir olarak vefat etmiştir.], Erzurum valisi Koca Kenan Paşa [Vefatı:1062/1652], Kenan Süleyman Paşa [Budin Valisi Vefatı:1073], Belgrad muhafızı Mahmud Paşa [Vefatı:1203], Korucubaşı Tiflis Beyi Mehmed Paşa, Konya Beylerbeyi Mühtedi Mehmed Paşa [Vefatı:1038], Kefe muhafızı Kethüda Mehmed Paşa [Vefatı: 1075], Budin ve Diyarbekir valisi Mehmed Paşa [Katli:1061], Van valisi Gürcü Mehmed Paşa [Katli:1108], Kefe ve Erzurum valisi Mustafa Paşa [Vefatı:1075], İnebahtı muhafızı Mustafa Paşa [Vefatı:1216], Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın babası Şam ve Bağdat valisi Mehmed Necip Paşa [Mevlana Halid-i Bağdadi –vefatı: 1242/1827- zamanında Bağdad ve Şam valisi olup, Mevlana Halid’in Mektubâtında buna gönderilmiş mektuplar vardır. Vefatı: Recep 1267, Eyüp’te Eyüp Sultan türbesi civarında medfundur. Mehmed Necip Paşa aynı zaman’da Tire’de kütüphane de yaptırmış olup, değerli bir yazma eserler kütüphanesidir. Mezarı Eyüp’te Mihrişah Vâlide Sultan sebîli ile Hüsrev Paşa kütüphanesi arasındaki mezarlıktadır. Kabir sebilin sağ tarafında yer alan büyük hâcet penceresinin arkasındadır.], Konakçı Osman Paşa [Vefatı:1083], Mısır ve Mora valisi Kelleci Osman Paşa [Vefatı: 1188], Diyarbekir ve Erzurum valisi Hacı Osman Paşa [Vefatı: 1212], Mirmiran Ramiz Hasan Paşa [Vefatı:1314-Üsküdar Nasuhi tekkesinde medfundur], Rakka Beylerbeyisi Süleyman Paşa [Vefatı:1100-Rakka], Saruhan Valisi Süleyman Paşa [Vefatı:1128], Reisülküttâb, Tersane Emini, Darphane emini, Rumeli ve Halep valisi Tevkî’î Süleyman Feyzi Paşa [3 Ramazan 1208’de Halep’te vali iken vefat etmiş olup, orada Şeyh Ebubekir zaviyesinde defnedilmiştir. İlimle de uğraşmış olup, Birgivi’nin İzhar’ına şerh yazmıştır. Çorum’da büyük bir kütüphanesi olmuş olup, Çorum İl Halk Kütüphanesindeki yazma kitaplar bunun vakfıdır. Kütüphanede vakfettiği yazma eserlerin üzerindeki mühründe وقفه علی اهل العلوم الدینیة الراجی الطاف ربّه الخفیّة سلیمان فیضی التوقیعی في الدولة العلیّة kaydı yer almaktadır.] gibi nice Paşa ve Devlet adamı, Gürcüler arasından çıkmıştır.

Memed Abaşidze-Batum 1903

Ayrıca, yine birçok Gürcü ulemâ, fâzıl, velî ve meşayih de Osmanlı tarihinde yer almıştır.

Rıdvan Bey

Gürcüdür. Mısır ümerasından olup 20 seneden fazla Hac emiri olup 1066 [1656] da vefat eyledi. [M. Süreyya, Sicill, 1308–1315: 2/402]

Yusuf Efendi -şikarî-

Gürcüdür. Müderris olup Cemaziyelâhir 1111'de [Aralık 1699] ölmüştür. Oğlu mevalîden Mehmed Efendi’dir. [M. Süreyya, Sicill, 1308–1315: 4/659]

Yusuf Efendi -Hâfız-

Gürcüdür. Kara İbrahim Paşa azadlısı olup müderris, Erzurum, Bosna mollası oldu 1128 [1716]da ölmüştür. Salih bir ihtiyardı. [M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 4/662]

Yusuf Efendi

Yine Gürcüdür. Müderris olup Cemaziyelâhir 129 [Mayıs/Haziran 1717'de] ölmüştür. [M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 4/662]

Fatih-Çarşamba Murad Molla Tekkesinin ilk postnişîni, Beyzâde lakabı ile meşhur olan Şeyh Ebu’l-İşrak El-Hacc Seyyid Mustafa El-Ahıshavî En-Nakşibendî: Seyyid Mustafa Efendi Nakşibendiye’nin Müceddidiye kolundan icâzetli idi. Şeyhi Eyüp’teki Murad Buharî tekkesi meşayihinden Gelibolulu Mustafa Efendi’nin halifesi, Hafız Muhammed Bin Hüseyin Hisarîdir. Beyzâde Seyyid Mustafa Efendi 1183’ten 1200 tarihine kadar postnişîn olarak bulunmuş ve bu tarihte Hacc yolunda gemide iken Cidde limanında vefat etmiştir. Âlim bir zât olan Mustafa Efendi bazı Arapça kitaplar kaleme almış ve bu kitapları birarada basılmıştır. [Asâr-ı Şeyh Seyyid Mustafa Beğzâde, Matbaa-i Âmire,İstanbul 1264]

Halifesi, yine Ahıshavî [Ahıskalı] Seyyid Abdülhalim Efendi onun posta geçmiş, O da 11 Zilkade 1230 tarihinde vefat etmiştir. Abdülhalim Efendi’nin yerine ise oğlu ünlü Şeyh Mehmed Murad en-Nakşibendî postnişîn olmuştur. [tevellüdü:22 Muharrem 1203]

Murad en-Nakşibendi

Abdülhalîm Efendi’nin oğludur. 22 Muharrem 1203 tarihinde İstanbul Çarşamba’da dünyya’ya gelmiştir. Çok iyi bir tahsil yapmış olan Murad en-Nakşibendî aynı zamanda Sultanahmed Camii’nin vaizi idi. 6 ciltlik 'Hulasatu’ş-Surûh' adlı Mesnevî Şerhi, 'Mahder' adlı 'Pend-i Attar Şerhi' gibi birçok eser de kaleme almış olan Şeyh Murad Efendi aynı mahallede, İsmet Efendi tekkesinin karşısında yer alan ünlü Mesnevîhâne’yi de inşa ettirmiştir. Mehmed Murad Efendi İslâmî ve diğer ilimlerde büyük maharet sahibi olduğu gibi, Farsça konusunda zamanının en büyük üstadlarındandı. Yazdığı Farsça kavâid kitapları son derece değerlidir. Babasının yerine postnişîn olan Mehmed Murad Efendi aynı zamanda Üsküdar-Selimiyye dergâhı postnişîni Şeyh Ni’metullah Efendi’ye inâbet getirip, on yıl kadar ona müridlik edip, ondan Nakşibendi-Müceddidî icâzeti almıştır. Şeyh Murad Efendi 27 Ramazan 1264 tarihinde vefat ederek, kendi inşa ettirdiği Mesnevihane’nin avlusuna defnedilmiştir. [Murad En-Nakşibendi, Mahazar, Şerh-i Pend-i Attâr, Uhuvvet Matbaası, İstanbul 1328]

Emin Mehmed Efendi -Hacı, Gürcü-

Ahıskalıdır. Enderûn-ı Hümâyunda yetişip orada iken hazine-i hümâyun katibi olmuş ve müderrislikle çerağ olunmuştur. 1198'de [1784] Galata mollası, sonra Medine-i Münevvere mollası, 1213 [1789/99] de Mekke ve sonra İstanbul, Anadolu payesi olup 1224'te [1809] Anadolu kazaskeri olmuş ve 13 Şaban 1226'da [2 Eylül 1811] ölmüştür. Üsküdar’da Ayrılık Çeşmesinde medfundur. [M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 1/420]

Halil Sırrı Efendi

Büyük Gürcü Ahmed Efendi’nin talebesinden olup müderris ve Eyüp mollası olarak Cemaziyelevvel 1303'te [Şubat 1886] öldü. Edirnekapı’da medfundur. [M. Süreyya, Sicil, 1308–1315: 2/310]

Ahmed Efendi -Büyük Gürcü -

Ahıskalıdır. Müderris. Hazine-i Hümâyun hâcesi oldu. 1237'de [1822] Birgi’ye ikamete gönderildi. Bırakıldıktan sonra 1241 [1836] de İstanbul payesi, 1260 [1844'te] Anadolu payesi oldu. 11 Safer 1266 [27 Aralık 1849'da] vefat eyledi. Edirnekapı’da medfundur. Zamanında üstad-ı kül bir fazıldı. [M.Süreyya, Sicil-i Osmânî, 1308–1315: 1/297]

Ahmed Efendi

Ahıskalıdır. Müzellif Küçük Gürcü denir. Müderris, 1253 [1837'de] Selanik mollası oldu. Sonra İstanbul ve Mekke payelerini elde eyledi. 27 Muharrem 1272 [9 Ekim 1855'te] vefat edip Sadefçilere defnedildi. Fâzıl ve âlim idi. Oğlu mevalîden Mehmed Efendi’dir. [M.Süreyya, Sicil-i Osmânî, 1308–1315: 1/298]

Silivri Müftüsü Gürcü Osman Efendi

Nakşibendî Meşayihinden Kütahyalı Evliyâzâde İsmail Hakkı Efendi’nin halifesi Şeyh Ahmed Kâmil Efendi’nin babasıdır.

Şeyh Türlü Tekkesinin bânisi Şeyh Ahmed Kâmil Efendi

Adı gecen Silivri Müftüsü Gürcü Osman Efendi’nin oğlu olup tekkenin ilk postnişîni olarak, 12 Safer 1312’de [1894] vefat etmiştir. 1289/1872’de basılmış bir dîvânı vardır. Vefatında yerine oğlu Mehmed Fuad Efendi postnişîn olmuştur. Mehmed Fuad Efendi 1901 tarihinde vefat etmiştir.

Ahıskalı Ali Haydar Efendi

Ahıskalı Gürcü Mehmed Şerif Efendi’nin oğlu olup, H.1288’de Ahıska’da doğmuş Önce Erzurum’da Kurşunlu medresesinde okumuş, ardından İstanbul’a gelerek Bayezid medresesinde tahsiline devam etmiş, bilahare Çarşambalı Ahmed Hamdi Efendi’nin derslerine devam ve ikmâl-i nusah ederek 1317 tarihinde bu zâtdan icâzet almıştır. Bilahare Mekteb-i Nüvvâb’da da okumuştur. 1318’de Fatih medresesinde derse çıkmıştır. 3 Teşrin-i Evvel 1330’da Sahn Medresesi Fıkıh Müderrisliğine Şeyhülislâmlığın tensibiyle tayin olunmuştur. Fetvahane’de hey’et-i telifiye riyasetine getirilmiş, 1334’te Huzur dersleri başmuhataplığı tevcih olunmuştur. 15 Rebiülevvel 1324 tarihinde, Nakşibendi-Hâlidî meşâyininden, Ve Yanyalı Mustafa İsmet Efendi’nin halifesinin, halifesi, Bandırmalı Şeyh Ali Rıza Bezzâz Efendi’den Nakşibendi-Hâlidî icâzeti almıştır. 3 Cemaziye’l-Evvel 1338 tarihinde Sultan Vahideddin’in berâtıyla, Çarşamba’daki Yanyalı İsmet Efendi dergâhının postnişînliğine tayin edilmiştir. Tekke ve medreselerin cumhuriyet devrinde kapatılması üzerine açıkta kalmıştır. Uzun ömür sürüp, 1 Ağustos 1960 tarihinde Çarşamba’daki evinde vefat etmiştir. 1958 yılında vefatı halinde Fatih Camii haziresinde defnedilmek üzere hükümete verdiği dilekçe kabul edilmiş olmasına karşın, vefatı 27 Mayıs Askeri darbesi sonrasında vuku bulduğundan, Fatih Camii haziresinde defnine askeri idare izin vermemiş. Bunun üzerine Edirnekapı Dışında Sakızağacı mezarlığına defnedilmiştir. Fatih Camii haziresinde hocası Çarşambalı Ahmed Hamdi Efendi’nin [Vefatı: 1330] yanıbaşında kendisi için hazırlanmış olan mezar ise halen boştur. Fıkhi konularda tevcih olunan suallerin cevaplarını havi dört klasörden oluşan eseri ise, halen basılmamıştır.

Batumlu Mehmed Fevzî Efendi

Batumlu Mehmed Şerîf Efendi’nin oğlu olup, Müderris ve Nakşibendi-Hâlidî meşâyihindendir. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin halifelerinden ünlü Şeyh Ömer Ziyâeddin Dağıstânî’den [Vefatı: 5 Kasım 1340/1921] icâzet alıp halifesi olmuştur. Cumhuriyet döneminde şapka kanunu üzerine Türkiye’den ayrılıp, Medîne-i Münevvere’ye yerleşmiş ve orada mücâvir olarak bulunmuştur. Burada mücâvir iken, 1370/1950 yılında  خلاصة التصوّف Hülâsatu’t-Tasavvuf adlı Arapça bir eser yayınlamıştır. 64 sayfalık bu Arapça eserde Tasavvufun temel esasları, Nakşibendî-Hâlidîliğin âdab-erkân ve silsilesi özetlenmiştir. Medîne-i Münevvere’de vefat etmiş olup, vefat tarihi tesbit edilememiştir.

Bunların yanı sıra Batum’dan bir hayli Müderris ve Ulemâ çıkmış bunların son devirde olanların isimleri ve kısa biyografileri Sadık Albayrak’ın Son Devir Osmanlı Ulemâsı adlı 5 ciltlik eserinde yer almıştır. Günümüzde Türkiye’de iki milyona yaklaşan bir Gürcü nüfus bulunmakta ve tümü İslam kimliği taşımaktadır.
Bunlar arasında da birçok ilim adamı, imam vs. bulunmakta. Ayrıca hükümet ve bürokrasi de de bir hayli Gürcü asıllı kimse bulunmaktadır. Prof.Süleyman Uludağ, Emin Saraç Hocaefendi Türkiye’deki ünlü Gürcülerdendir. Yanısıra, Emine Şenlikoğlu ve Psikiyatrist Prof.Dr.Kemal Sayar gibi kimseler de vardır. Sadece Türkiye’de değil İran ve Suriye’de de çok ciddi oranda Müslüman Gürcü nüfus bulunmaktadır. İran’da tahmini 600.000 civarında bir Gürcü nüfus bulunmakta bunların birçoğu İran bürokrasisi ile ticari ve ilmi hayatında önemli yer işgal etmektedir.

Suriye’de de Halep’te bir hayli Gürcü asıllı kimse yaşadığı gibi, bunların en ünlüleri Sabûni ailesidir. Halen hayatta olup, Safvetu’t-Tefâsir gibi birçok dini eserin sahibi olan İslam alimi Muhammed Ali es-Sâbûnî de Gürcüdür.

Tüm bunlara karşın, Saakaşvili yönetimi Gürcüler arasında sadece Hristiyanlığı ön plana çıkarıp, Gürcistan bayrağına haç da yerleştirerek, Müslüman Gürcü nüfusu göz ardı ettiği gibi, bu nüfusu da hristiyanlaştırma faaliyetlerini sürdürmektedir.

Ancak, bizim açımızdan buradaki en ciddi sorunlardan biri de Türkiye’nin Gürcistan’a yönelik, Saakaşvili yönetimine tam destek veren tutum ve politikalarıdır. Türkiye’de ise Avrupa birliğine giriş sürecinin hızlanması ve buna yönelik bazı uyum yasaları bu gidişi kolaylaştırdığı gibi hükümet, ABD ve AB’ye verilen sözler neticesinde bunlara neredeyse teşvik eder derecede göz yummaktadır. Bütün kötü yönetimine rağmen sâbık Ecevit hükümetinin misyonerlik faaliyetlerine göz açtırmamasından dolayı rahatça faaliyet gösteremedikleri bilinmekteydi. Ancak şimdiki AKP hükümetinin küreselcilik ve liberalizm adına dindar müslümanlara sırt çeviren iç ve dış politikaları bunların faaliyetlerine her türlü yolu açmış durumdadır. Hatta Türkiye’deki protestan misyonerleri bundan dolayı her vesile ile hükümete şükranlarını ifade etmektedirler.

Saakaşvili, tüm bu faaliyetlerine ve kendi ülkesindeki başarısızlıklarına rağmen, sırf Batı yanlısı politika ve tutumundan dolayı AKP hükümetinden siyasi-askeri-kültürel her anlamda tam destek almıştır. Saakaşvili’nin Soros devrimi ile başa geçmesinde Türkiye’deki hükümetin desteği olduğu gibi, 2007’deki kriz akabinde devrilmesinin önlenmesinde Türkiye’nin rolü olmuştur. Gürcistan’da sanayi vs. alanda bir çok yatırım yapıldığı gibi, çıkarma gemisi dâhil, önemli oranda silah satışı yapılmış, hatta Gürcistan’daki askeri üslerin inşa ve modernizasyonu Türkiye’nin eliyle gerçekleştirilmiştir. Kısacası her alanda Saakaşvili yönetimi ile işbirliğine gidilmiş koşulsuz destek verilmiştir. Türkiye hükümeti, Balkanlar’da Bosna-Hersek, Kosova, özellikle Arnavutluk’tan esirgediği desteği ve yatırımları Saakaşvili yönetimine cömertçe vermiştir. 1997 yılında Banker krizi ile Türkiye’ye yakın duran Salih Berişa’nın devrilip Yunanistan yanlısı Fatos Nano’nun başa geçmesine göz yuman Türkiye, 2007’deki krizde, Türkiye’deki gürcülere yönelik misyonerlik faaliyetleri yapan Saakaşvili yönetiminin devrilmesini her ne pahasına olursa olsun önlemiştir.

Saakaşvili bununla da kalmayarak, Gürcistan’ın özerk Acara bölgesindeki Müslüman gürcülere Acara Özerk bölgesi eski başkanı Abaşidze’nin devrilmesinin ardından baskı uygulamakta, yoğun bir hristiyanlaştırma faaliyeti içindeydi. Bundan dolayı, Gürcistan’daki camilerde görev yapan imam ve müezzinler, uzun zamandır maaş alamamakta, Batum müftülüğü, ödenek bulunmadığı ve Tiflis hükümetinin kısıtlamaları dolayısıyla cami görevlilerine maaş ödeyememektedir. Türkiye’de bazı gayret sahibi kimselerin ve bizzat şahsımın tüm çabalarına karşın, bu sorunun halline yönelik hiçbir finansal destek bulunamamıştır. AKP hükümetinin Saakaşvili yanlısı politikaları ve Diyanet Vakfı gibi sivil kuruluşların da, hükümetin direktifleri doğrultusunda bu desteği esirgemeleri sonucu sorun çözülemeden kalmıştır. Bu doğrultuda, Gücistan’daki cami görevlilerinin maaş sorununun çözülmesine yönelik tüm çabalarımız sonuçsuz bırakılmıştır. Bir yandan Saakaşvili yönetiminin Türkiye’deki Gürcülere yönelik planlı hristiyanlık propagandaları; diğer yandan Gürcistan’daki Müslüman din görevlilerinin maaş bile alamamaları durumun vahametini göstermektedir. AKP hükümetinin tüm bu durumlar karşısında, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı; Şahdeniz doğalgaz boru hattı; Kars-Tiflis-Bakü demiryolu hattı bahanesi ile Saakaşvili yönetimine şartsız destek vermesi durumu daha da vahimleştirmektedir. Oysaki Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının yapımına Eduard Şevardnadze döneminde başlanmıştır. Türkiye-Gürcistan ilişkileri sanki sadece Mihail Saakaşvili ile kaimmiş gibi bir politika izlenmesi, hele ki iki ülke arasındaki ilişkinin sağlamlığının Saakaşvili gibi devlet adamlığı vasfı olmayan bir şahsa dayandırılması uluslararası politika açısında vahim bir hatadır. Saakaşvili’nin başarısız yönetimi üstelik ABD ve Avrupa Birliği’ne güvenerek gerçekleştirdiği son harekâttaki başarısızlığı, maceracı tavrının nasıl bir felakete yol açtığı görülmüştür.

Saakaşvili bunun yanı sıra kendi halkına Nato ve Avrupa Birliği üyeliği vaat etmekte maceracı bir ruhla hareket etmekteydi. Saakaşvili, Şevardnadze dönemindeki tüm denge politikalarını terk edip, Batı’ya ve Türkiye’ye güvenerek Güney Osetya ve Abhazya’ya da tekrar uzanma, el atma ve sonunda askeri harekat düzenleme yolunu seçti. Ancak tahmin edemediği gibi Rusya’nın çok sert müdahalesiyle karşılaştı. Ve kaç gün süren Rus askeri harekâtı neticesinde çok ağır bir darbe aldı. Osetya ve Abhazya’yı artık tamamen kaybettiği gibi ülkenin bazı şehir ve kasabaları da Rus işgaline uğradı ve binlerce sivil öldü. Rusya 12 Ağustos itibariyle harekâtı durdurduğunu açıklasa da, Saakaşvili’nin Gürcistan yönetiminde kalması artık çok zor, hatta imkânsız gibi. Kaldı ki, stratejik hatalarından dolayı Batı’dan umduğu desteği bulamamıştır. Zira Batı’nın böylesine devlet adamlığından uzak ve maceracı bir politika izleyen bir ülke yöneticisine bu tür durumlarda destek vermesi beklenemez.

Saakaşvili’nin bu politikası Kafkasya’da bundan sonra da büyüyeceği kuvvetle tahmin edilen krizlere yol açacağı gibi, Türkiye’de barış içinde yaşayan Gürcü, Oset, Abhaz vs. Kafkas kökenli Müslüman vatandaşlarımız içerisinde fitne ve fesad ateşini alevlendirecek tohumların atılmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle türk hükümetinin, Türkiye’de yaşayan Abhaz Ve Oset vatandaşlarını unutarak hala Saakaşvili idaresindeki Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü, hele ki bu savaştan sonra, vurgulaması politik hatada, kör bir şekilde ısrar edildiğini göstermektedir.

ABD ve Batılılar, Saakaşvili’nin maceracı bir tutumla, tecrübesizce tavrına destek vermemişken; hatalı olduğunu belirtmişken türk hükümetinin, özellikle dışişlerinin Saakaşvili yönetimine ısrarla destek vermesi politik körlükle izah edilebilir. Batıcılık adına, kraldan fazla kralcı olmaktır.

Ankara’nın uzun süredir iç ve dış politikada sağlıklı bir siyaset izleyemediği bilinmektedir. Türkiye hariciyesindeki statükocu, soğuk savaş döneminden kalma kireçlenmenin getirdiği dış politik körlük; çoğu konularda statükoculuk, hele ki son dönemlerde; Küreselleşme bahanesiyle oluşan bu defa tefrite varacak şekilde abartılı dışa bağımlılık iyice su yüzüne çıkmaktadır. Ayrıca, Ankara’daki siyaset- bürokrasi çevrelerinin birçok stratejik siyasi konuda donanımsız olup, ciddi bilgi yetersizliğine, vizyon eksikliğine sahip olmaları; ehliyetli kimselere, uzmanlara politik ve ekonomik hırsla yer verilmemesi, hatalı politikalar yumağı oluşturmakta, bu yöndeki hataların faturası ileriye yönelik ağır olmaktadır. Kafkasya konusunda da; daha önceki hükümetler döneminde, soğuk savaş döneminden hatta tek parti döneminden kalma statükocu-ulusalcı politikaların takip edilmesi; bu hükümet döneminde ise küreselleşme denilerek Batı’ya olan abartılı bağımlılık dolayısıyla; sırf bu anlamda George Soros’un Açık Toplum- politik müdahalelerine olan aşırı bağımlılıkla Gürcistan’da Şevardnadze yönetiminin devrilmesine destek olunup; Saakaşvili yönetiminin desteklenmesi Türkiye özellikle, Müslümanlar açısından zararlı olacaktır. [George Soros’un Açık Toplum projeleri bu doğrultuda kurulan enstitüler ve politik müdahalelerinin teorik temelleri, Avusturyalı ünlü felsefeci Karl Raimond Popper tarafından atılmıştır. bkz. The Open Societies And Its Enemies, Vol. 1-2. K. R. Popper, Princeton University Press, 1965-1966]

Bu durumda Ankara hükümeti, Gürcistan’da Saakaşvili yönetimini destekleme ısrarından vazgeçerek, bu ülkede daha sağlıklı ve barışçı bir idarenin yönetime gelmesine katkıda bulunmalı, ayrıca, Türkiye ve Suriye’deki Gürcü nüfus da göz önüne alınarak, Müslüman gürcü nüfusun Tiflis yönetiminde ağırlık kazanmasına, Saakaşvili döneminde kabul edilen haçlı bayrağı değiştirilerek eski bayrağa dönülmesine katkıda bulunmalıdır. Gürcistan'daki savaş sırasında, Rusya’yı protesto etmek amacı ile İstanbul’daki Rus konsolosluğu önünde toplanan Türkiyeli Gürcülerin elinde haçlı Gürcistan bayrağı yer almaktaydı. Bu anlamda, Gürcistan’daki bayrak değişiminin ne tür olumsuz sonuçlara ve görüntülere yol açması bakımından olay dikkat çekiciydi.

Gürcistan’ın toprak bütünlüğü gibi savaştan sonra bir anlamı kalmamış olan söylem ve politikalarından vazgeçilmeli, Abhazya ve Osetya ya tanınmalı, ya da en azından Gürcistan Konfederasyona razı edilmelidir.
MÜFİD YÜKSEL

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Doğru bir değerlendirme.

Unknown dedi ki...

hi mr mufid .my grand father name is necip bey the second sultan abid al hameed sent him to iraq in 1873 as an officer to draw the border beteen iraq an iran .in 1876 they sent him to arizrum to fight the russa sovet and when the war ended he returned to iraq so he worked and serve the hight get (yuksek kapi) until he died in basra in 1912 nearly . he became komindan and mutaserrif of basra and sulaymania. .in 1910 he get the pasalik and he became necp pasa .he died in basra in iraq during his duties. all i know about his family is his father name is mahmud and his mother brother name is Ahmet pasa (they call him abo tayuz and he was the leader of hourse troop .please can you help me to find his family (his father . his grand father. his brothers. any thing about his family

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind