SAMSATLI LUKİANOS



Samsatlı Lukianos, 120-180 yılları arasında yaşamış Yunan dili ile yazmış nükteli ve alaycı doğası ile tanınan ünlü Süryani filozof ve edebiyatçıdır. Her ne kadar Yunanca eserler vermiş ve Yunan Kültürü’ne ait olarak görünmekte ise de ana dili Yunanca değil Süryanice’dir. 2‘ci yy’da yaşamış olan Lukianos bugün Samsat olarak bilinen Süryanice “Güneş” anlamına gelen Şamişat’ta doğmuştur. Şamişat tarihi MÖ 3000’e uzanan önemli ve köklü bir Süryani yerleşimidir. Günümüzde Hısn-ı Mansur (Adıyaman merkez), Kahta ve Gerger gibi önemli Süryani yerleşimleri ile birlikte Adıyaman ili sınırları içinde kalmaktadır.


 


Lukianos'un Somnium adlı eserinden. (2.sayfa)

Yukarı Fırat bölgesinde bulunan Şamişat, eski dönemde Dmışk (Şam), Tadmur (Palmira) ve Sur (Sidon) illeri ile Karadeniz-Kafkaslar arasında önemli bir merkez-durak konumunda idi. 

Sargon II ve bir ileri gelen. Sargon'un, Dur Sharrukin'deki 
(şimdi Irak sınırlarında) sarayından bir rölyef.
Süryani atalarından olan Sümerler’in “Semizata” olarak isimlendirdikleri Şamişat’ın Hititler döneminde de önemini koruduğu hatta bir süreliğine başkentlik yaptığı sanılmaktadır. II. Sargon (MÖ 8.yy) döneminde Asur İmparatorluğu topraklarına katılan, MÖ 7.yy’da Babil İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü Şamişat akabinde Perslerin ve İskender İmparatorluğu’nun yıkılması ile oluşan yine Helen kökenli Selevkos Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. MÖ 69 yılında Selevkos Krallığı’nın bir devamı olan Kommagene Krallığı’nın başkenti olan Şamişat bu statüsünü MS 72 yılındaki Roma istilasına kadar olan 150 yıl boyunca sürdürmüştür. Bu dönemde de önemini koruyan Şamişat’ın MS II. yy’da ki nüfusu 50.000 olarak verilmektedir.

Babil egemenliğinden sonra uzun asırlar boyunca Şamişat’ın yerli halkı olan Süryaniler baskıcı Helenizasyon dayatmalarına rağmen kültür ve lisanları ile bu baskıya direnmişlerdir. Bu duruma örnek olarak Samsatlı Lukianos’un eserlerini Yunanca yazmış olmasına rağmen ana dilinin Süryanice olması verilebilir.

1960 yılında ilçe statüsü verilerek Adıyaman iline bağlanan Lukianos’un doğum yeri olan eski Samsat 1988 yılında Atatürk Barajı projesi nedeniyle sular altında kalmıştır. Günümüzde yeni şehir ve eski şehir olarak ikiye ayrılmaktadır. Sular altında kalan eski Samsat nedeniyle şehir taşınmıştır.

Günümüzde Kuzeyinde Kahta bulunan Şamişat’ın Batı, Doğu ve Güneyi Atatürk baraj gölü ile çevrilidir.

LUKİANOS’UN YAŞAMI

Şamişat’ta yetişen ünlü Süryaniler’den olan Lukianos, Roma İmparatoru Hidrianus’un egemenliği döneminde, MS 125 yıllarında doğmuştur. Orta halli işçi bir ailenin oğlu olan Lukianos ön eğitimini gördükten ve okuma yazma öğrendikten sonra hayatının erken dönemlerinde Baba mesleğini devam ettiren heykeltıraş dayısının yanında çalışmaya başlamıştır. Heykeltıraşlıktan bir süre sonra sıkılarak ayrılan Lukianos İyonya’da (günümüzde Ege bölgesi) eğitimine devam ederek Yunan dili ve kültürünü öğrenmiş, özellikle Homeros ve Platon’un eserleri üzerine çalışmıştır.

Eğitiminin sonrasında bilmediğimiz bir süre boyunca Roma İmparatorluğu sınırlarındaki üç büyük kentten biri olan Antakya’da avukatlık yapmıştır. Bu dönemin ardından Atina’ya giderek sofistik-bilgici felsefeyi benimsemiş ve sofist olmuştur. (Sofya-sophia: Bilgi/Hikmet) Diğer sofistler gibi hatip olarak halka açık konuşmalar yaparak dersler vererek kent kent dolaşmıştır. Yunanistan’dan sonra İtalya ve Galya’ya ( günümüzde Fransa) gider. O zamanın sofistleri kent kent dolaşıp konferans veren ve bununla da epey para kazanan adamlardır. Arada, bir göz hastalığı yüzünden Roma'ya gitmiş, orada filozof Nigrinos'la tanışmıştır. Yunanistan'a döndükten sonra tekrar konferanslarına devam etmiş, birçok yer dolaşmış parasını biriktirdikten sonra Samsat'a, anayurduna uğramıştır.

Retorikçi olarak yetişen olan ve mükemmel bir retorikçi olan Lukianos 2.yy'ın ikinci yarısında Atina’ya yerleşir. Burada kalması onun Yunan dili ve edebiyatı ile ilgili bilgi dağarcığını daha da genişletmesini sağlar. 
Menippus
Diego Velázquez. Kanvas üzerine yağlı boya. 1638
Bu erken Atina döneminde Lukianos, sofistlikten ve sofistlerden iğrenmiş, felsefeyle, daha doğrusu ahlakla uğraşmaya başlamıştır. Hatipliği bırakarak dönemin Helenistik entellektüel yaşamı ve eğilimleri hakkında eleştirel, hayal ürünü, nükteli ve alaycı eserler kaleme almaya başlar. Zamanın felsefe ve ahlak çığırlarını eleştirir, bu yüzden hemen bütün filozofları, en çok Köpeksileri kendisine düşman eder. Bununla da kalmaz, hala varlığını sürdürmekle birlikte hızla itibar, inanlı ve popülarite kaybeden Yunanistan’ın mitolojik paganizmini sert dille eleştirir.

Bu eserlerini (daha doğrusu eserlerinin önemli bir bölümünü) hayali diyaloglar veya Menippos’un şahsında işlemiştir. Lukianos’un eserleri anlaşılan sofist bir hatip olarak kazandığı ün ve şöhretin devamını sağlamıştır.

İyi gelirli bilgici hatiplikten ayrıldıktan sonra ekonomik sıkıntıya düşer. Bu arada bir göz hastalığı sebebiyle daha önce gittiği Roma’da tanıştığı kişi sayesinde İskenderiye’de bir devlet görevi elde eder. Bu dönemden sonra MS 192 yılında 67 yaşında vefat ettiği düşünülmekle birlikte İskenderiye’de mi yoksa Atina’da mı vefat ettiği bilinmemektedir.

ESERLERİ

Ünlü bir filozof ahlakçı olmakla birlikte günümüze 80’i aşkın eser bırakmıştır. Eserlerinden seçmeler batıda ilk olarak 1499 yılında Floransa’da basılarak yayınlanmıştır.

Başlıca eserleri “Tanrıların konuşmaları”, “Deniz konuşmaları”, “Ahirete varış” “Öbür Dünyada Konuşmalar”, “Yaşanmış bir öykü”, “Tarih nasıl yazılmalı?” dır.

Lukianos eserlerini insan ruhunun bayağı, kötü yanlarını eleştirmek, mitolojik Yunan dininin saçmalığını, anlamsızlığını göstermek için yazmıştır. Eserlerindeki kolay anlaşılırlık ve akıcılık eserlerinin çok derin olmamasının yazarın kabiliyeti ile ilgili olmadığını, anlaşılırlığını ve okunulurluğunu arttırmak için bilerek yapıldığını gösterir. Zaten Lukianos’un amacı insanları eğlendirecek bir solukta okunacak sıkmayacak eserler üreterek insanları eğlendirmek, güldürürken düşündürmek ve bilgilendirmektir. Bu açıdan “Sanat insan içindir” görüşünün çağındaki en önemli belki de tek temsilcisidir.

Tanrıların konuşmaları ve deniz konuşmalarında Lukianos ilkçağ Yunan mitolojik dini ile ve tanrıları ile alay eder. Eserlerinin büyük bir bölümünü yazdığı diyalog-söyleşim üslubu daha okunabilir akıcı ve zevkli bir nitelik kazandırmıştır. Bazıları tarafından sert olarak bulunabilinecek düşüncelerinin ifadesi için özellikle bu yolu seçmiştir Lukianos. Sokrates ve Aristoteles gibi filozofların, Homeros ve benzeri tarihçilerin, İmparator İskender’in, Yunan mitolojisinin büyük tanrısı Zeus’un konuşulamayan kötü özelliklerini bir doğulu ustalığı ile eleştirerek gözler önüne serer. Kısacası Lukianos kral çıplak der eserlerinde.

“Ahirete varış” ve “Öbür dünyadan konuşmalar”’da Lukianos, ölüleri kendi aralarında konuşturmuştur. Geçmiş asırların önemli şahsiyetlerini eski özelliklerinin kalmadığı herkesin eşit olduğu ölüm ülkesinde dillendirmiştir. Dünyanın ve zevklerinin gelip geçiciliğini orada anlamış olanlar ile köpeksi (knik) filozof Menippos’un ağzından konuşarak hepsi ile alay eder ve eleştirir.

Samsatlı Lukianos döneminin en ünlü yazar ve eleştirmenlerinden olup bilimkurgu alanında edebi eserler veren ilk yazar olma ayrıcalığına da sahiptir. Lukianos’un en ünlü eserlerinden olan “gerçek bir öykü” (Türkçeye yaşanmış bir öykü olarak çevrilmiştir.) Dünya edebiyat tarihindeki ilk bilimkurgu türündeki eser olarak bilinmekte ve ayrı bir önem taşımaktadır. İğneleyici üslubunu burada da sürdüren yazar 50 yiğit adam ile uzak diyarları keşfetmek için çıktığı deniz yolculuğunu bu yol boyunca başlarından geçen olağanüstü hayali olayları, gördükleri hayali varlıkları anlatır. Zamanının en hızlı teknolojik aracı olan gemi ile nasıl aya çıktıklarını, ayda var olan yaşamı ve ay canlılarının güneşte yaşayanlarla olan savaşını anlatarak devam eder. Dünya dışı yaşamdan ve dünya dışı evren ile ilgili bu yapıt sayesinde Lukianos edebiyat tarihindeki ilk bilimkurgu yazarı olarak tanınmıştır. Eserinin önsözünde döneminin filozofları ve diğer yazarlarının akıldışı ve abartılı anlatılarını eleştirerek göndermelerde bulunur ve eseri hem onlara nispet olarak hem de insanları eğlendirmek için yazdığını belirtir.

“ Feylesoflara bak: onlar bile sıkılmadan uyduru uyduruveriyorlar! Ben asıl başka bir şeye şaşıyorum: o yazarlar attıkları anlaşılmayacak da dediklerine inanılacak mı sanıyorlar? Her neyse, bende onlara özendim, gönlümde bir ün salma dileği uyandı, gelecek yüzyıllara benden bir şey kalsın dedim. Yalan söylemek özgürlüğü olduktan sonra ona bende asılanmak istemez miyim? Başımdan anlatılmaya değer bir şey geçmedi, olsun. Yalanda mı yok? Ama benim yalan söyleyişim ötekilerinin ki gibi değildir; ben yüzümün akı ile yalan söylerim; hiç değilse onlar gibi doğrucu olduğuma inandırmaya kalkmıyorum. Ta baştan bildiriyorum, yalandır benim anlattıklarım...”

Bir başka eseri olan “Tarih Nasıl Yazılmalı”da ise yine döneminin taraflı abartılı yalan yanlış tarih yazımlarına ve yazarlarına eleştiride bulunur. Bu eserinde ise diğerlerine göre daha nüktesiz bir tavır işlemekte ve şu sözleri ile eserini tamamlamaktadır:

“ İşte böyle yazılmalıdır tarih. Tarihçi kendini doğruya bağlamalı, çağdaşlarına yaranmaya çalışacağına gelecekten umut beslemelidir. Gerçek tarihin kuralı yasası işte budur. Bu benim dediklerime uyan olara ne mutlu bana: yararlı bir iş görmüş ayılırım; uyan kimse çıkmazsa, ne yapayım...”

Homeros ve benzerleri eserlerinde yalan söylemiş abartılı hatta hayali açıklamalarda bulunmuşlardır. Sonuç olarak Lukianos, özgün üslubu ve gerçekçi düşünceleriyle 18 asır sonra bile halen sevilen ve okunan bir yazar olma özelliğini korumaktadır.

SAİT ŞİRAZİ
 SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA:                                                                                                                                                             
- Samsatlı Lukiyanos seçme yazılar, Çeviren: Nurullah Ataç Kitaplığı-İst-2002
- Türk Süryaniler Tarihi, Hori Episkopos Aziz Günel - Diyarbakır 1970
- Süryaniler; P. Emanuel Aydın, Viyana, 1982
- Lucian of Samosata : Introduction and Manuscripts, Introduction by A.M. Harmon, 1913, Published in Loeb Classical Library, 9 volumes

3 yorum:

yokki dedi ki...

Bu yazı için çok teşekkürler, internet üzerinde Samsatlı Lukianos ile ilgili çok fazla Türkçe bilgi yoktu. Olanlar da derli toplu değildi. Karşıma böylesine derli toplu, aydınlatıcı bir yazının çıkması işime yaradı.

Adsız dedi ki...

Suryanilerin atalari sumerler cumlesi biraz uyduruk olmus.

Mahiye Morgül dedi ki...

Şamsat kalesi Roma ve Atina yağmacılarına karşı en uzun direnen kale olmakla ünlüdür. Uygur'dan getirilen BARUT ilk defa orada Roma askerlerine karşı kullanılmıştır. KOMAGENE heykellerinde gördüğümüz büyük OĞUZ beyleri ANATİ-KOS hanedanı MÖ.88'de YAhudi bankerleri kölelerine öldürten VI:Mitridate'nin torunlarıydı, yani MİLET Birleşik Oğuz İmparatoru namı diğer HUBYAR SULTAN/Eubadore'un torunlarıydı, Pers, Ermeni, Karadeniz (Pontus)kuvvetlerinin birlşetiği evliliklerle de bu birliğin güçlendiği MÖ.1.yüzyıldan söz ediyoruz. Sezar ve oğuli/Jul tüm Anadolu'dan kurtulabilenlerin sığındığı bu dağlık bölgede uzun süre direnebildiler, ki inanışları Şamani/MİTRA idi.Birliğimiz dirliğimizdir diyorlar birleşip direniyorlardı. Nemrut heykellerinin başlarında gördüğümüz Uygur başlıklarıyla SEMA dönen Mevlevilerle benzerliği görürüz.Atina ve Roma oligarklarının bu direniş kültürünü parçalamak için paralı konferansçılarla çalıştığını pek yazmazlar, Şamani kültürü aşağılayarak yaptıkları meddahlık, filozof kisveli halk düşmanlığına kadar varıyordu. Tıpkı bugün gibi. İlk Hıristyanlaştırma çalışnalarına en büyük engel diye MİTRAİZM inanışını gösterirler, MİTRA/BEDRİ, kökenini VI.Büyük Bedri yani Mitridate, yani MHTI OKHUS, yani birçok sıfatı daha olan MİLET Kralı, BAZİLEUS EUBADORE MİTHRİDATES, ölümsüzleşen(Dionisos)bir Oğuz Beyi, büyük kral Roma ve Atina tefeci tüccarlara ölüsü bile korku salmaya devam ediyordu. Ölülerimizi itibarsızlaştırma görevi yaptı Samsat doğumlu KLİKYALI (Hlikyanos) meddah, ona iyi para verdi Yunan tacirleri, onun için Yunanca yazdı konuştu. Bugün de bizim gördüğümüz, Atatürk'e saldırmak için birilerine yaranırlar, ya da birileri adına yazarlar ve iyi para verirler onlara.
2000 yılında 3.bin yılın Haçlı Seferi başladı diye ilan edenler de dedeleri Akdeniz'in Atinalı Venedikli Cenevizli korsan krallar olan bugünkü küresel tefeci efendiler değil mi?
Lütfen Prof.Murat Arslan'ın "Romanın Büyük Düşmanı VI.Mithridates Eupatore" kitabını okuyunuz.
Süryaniler Mardin ŞİMUNİ AZİZE heykelindeki kutlu annenin Meryem ana değil Suriana/Azize Zeynep Sultan olup olmadığını araştırsınlar, A'Suri-ane adı nereden geliyor, SURİYE ile ad benzerliğine baksınlar, SARI HİLAL'in kızı ZENOBİA ile aynı çıkar mı, araştırsınlar. Süryani besteci Mansur Rahbari ona müzikal besteledi, izlesinler, internette var.
Eğer birileri gelip de sizin kutlu ananızın heykeli yıkmak isterse siz de yeter ki yıkmayın, sizin dediğinizi yapacağım, Hıristiyan ol derseniz olacağım, dersiniz.
Şimdi 6.sınıf Kuran-ı Kerim ders kitabında bizim ölümsüz (Na-Murdi)kahraman atalarımızın Huma-Can'ları /Komagene) heykellerine PUT diye yazıyorsa, birkaç yıl sonra Adıyaman'da beslenen özel sahte islamcı birileri o ata heykellerini yıkmaya kalkmaz mı?
İşte 3.bin yılın Haçlı seferi, bundan başka nedir?
Hlikyanoslar yeni versiyonlarıyla... Mustafa Kemal'in heykellerini de yıktırıyorlar, aynı tarihteki gibi Anadolu Türk/Oğuz Uygarlığı sıfırlanıyor,MİLLET olmuş kaynaşmış Anadolu kavimleri için yeniden MİLAT yani "tarihten ve hafızalardan silme" cezası uygulanıyor.

Mahiye Morgül

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind