ADEM BUZ DAĞINDAN İNDİ AKABİNDE GELENEĞİN KIRILMASI



Bilim, peygamberliğin kardeşidir. Kitab–ı Mukaddes, “Âdemin zürriyetinin kitabı budur” demekle evrensel bir mucizeyi gösterir. 'Hanuk' ismiyle şehirliliği, 'Tubal–Kain' ismiyle Tunç ve Demir çağlarını, 'Yabal' ismiyle göçebeliği, 'Şit' ile inancı ve maneviyatı, 'Ehnuh' ile bilim çağını anlatıyor. İnsanlığın bu dört kardeş kavramı değişik isimler, değişik putlar, değişik figürler olarak bugüne kadar gelmişlerdir. Ve ilginçtir ki, İdris [Ehnuh], Şit’in oğlu yani Âdemin torunudur. Bilimin, insanlıktan ve soyut inançtan sonra gelişen bir hakikat olduğunu bize gösteriyor.




Codex Mendoza [1. sayfasından bir bölüm]
Varlık, somutlaşmak ve soyut manalar üretmek için birkaç milyar yıl çırpındı, silkelendi, sonunda canlılığı ve soyut duyguları üretmek üzere biyolojik hayatı doğurdu. Bu biyolojik hayat süreci dahi birkaç yüz milyon sene gelgitler yaşayarak insanoğlunu meyve verdi. Son yüz bin senedir, fizyolojik olarak insanoğlu çok değişmedi. Fakat 15 ila 30 bin seneden beri insanlık Âdemiyet sürecine girmiştir. Özellikle son buzul çağından sonra… Hadiste var ki: “Âdem buz dağından indi.” [Taberi Tarihi]

Bu 10 bin yıllık âdemiyet, büyük semavi dinlere mazhar olmadan önce dört büyük oğula sahip oldu.

1. Hâbil: Kırsal göçebe nesiller
2. Kabil: Şehirli yerleşik nesiller
3. Şit: Maneviyat ve velayet sahibi nesiller. Şit, etimolojik olarak olağanüstülükler gösteren nesil demektir.
4. İdris: İlim ve fen ehli nesiller. İdris çok bilge demektir. Batı dillerinde buna Hermes derler.

Bu son hakikatin Kitab–ı Mukaddes’teki ismi 'Ehnuh' tur. Yani Nuh’un kardeşi.. Evet bilim, peygamberliğin kardeşidir… Kitab–ı Mukaddes Tekvin, 5. babının başında bu dört hakikati izah eden 4. babı özetleyerek “Âdemin zürriyetinin kitabı budur” demekle evrensel bir mucizeyi gösterir. 'Hanuk' ismiyle şehirliliği, 'Tubal–Kain' ismiyle Tunç ve Demir çağlarını, 'Yabal' ismiyle göçebeliği, 'Şit' ile inancı ve maneviyatı, 'Ehnuh' ile bilim çağını anlatıyor. Siz de dikkatlice okursanız bunları görürsünüz.

İnsanlığın bu dört kardeş kavramı değişik isimler, değişik putlar, değişik figürler olarak bugüne kadar gelmişlerdir. Ve ilginçtir ki, İdris [Ehnuh], Şit’in oğlu yani Âdemin torunudur. Bilimin, insanlıktan ve soyut inançtan sonra gelişen bir hakikat olduğunu bize gösteriyor.

İşte bunlardan sonra, insanlığın sonsuzluğu ve soyut değerleri anlayabileceği bir dönemde semavi dinler geldi. İnsanlık tam âdem oldu. Fakat bu dört karakter yine de dünyada egemenliklerine devam ediyorlar.

Mesela: Musevilik daha çok İdris ve Kabil karakterlidir. Onun için Maide suresi, âyet 21–22, Kabil kıssası ile Beni İsrail’in katil cezasını peş peşe anlatıyor… Evet, Kitab–ı Mukaddes’in üç bap içinde 5 kere Âdemi, 3 kere Kabil’i, 2 kere göçebeliği, 2 kere Şit ve Ehnuh’u, Hanuk’u, Yarad’ı, Lamek’i, tekrarla anlatması ve sonra Beni İsrail’in neslini Şit’e dayandırması bunların arketipal kavramlar olduğunu gösteriyor.

Beni İsrail [dindar, medeni millet] ancak Şit [maneviyat] ile Beni İsrail olabilirler. Fakat karakterleri İdris ve Kabil’dir. Osmanlı ve Abbasilerde olduğu gibi…

Hristiyanlık ise tamamıyla Şit [ruhanilik] ve Habil karakterini simgeliyor. Kuzu ile temsil ediliyorlar ve daha önce mazlumların dini idi. [Yahudileşmeden önce…]

Diğer Asya medeniyetleri de insanlığın bu dört karakterinden birini esas almışlardır. Mesela: Hint Şit’i; Çin ve Yunan İdris’i; Mısır Kabil’i; Arabistan Habil’i...
 
Irkların, milletlerin, Nuh'un çocukları, Ham, Sam ve Yafes'ten türeyip yayıldıklarını ve
milletler coğrafyasını oluşturduklarını temsil eden, klasik dönemde kullanılan T/O haritası
Yunanın kadim [antique] döneminde, bilgiyi, maddeyi ve dişiliği temsil eden putlar vardı. Doğu ile Batı’yı evlendiren ve iki güç sahibi [Zül’karneyn] manasına gelen Büyük İskender dönemi hariç, Yunan’da bilgelik, maddi gelişme ve dişilik [edilgenlik–doğurganlık] karakterleri hep devam etmiştir. Sonra Roma dönemi, sadece maddeyi [materyalizmi ve zenginliği] esas aldı, bilgelik ve doğurganlık kayboldu.
Sonra tamamıyla ruhani olan Hıristiyanlık, Roma ve Bizansı elde edince skolâstizm sebebiyle bilgelik tamamıyla kayboldu. Avrupa tamamıyla karanlığa girdi. Ve bu karanlıktan kurtulmak için Haçlı seferleri yapıldı. Bu seferlerin son döneminde bilge, güçlü bir grup [Tapınak Şövalyeleri] gelip Kudüs’e yerleştiler. Daha önce Filistin’de yaşanılan Yahudi birikimini ve Müslümanların Tevhid ve maddi yükselişlerini öğrendiler. Bunlar, Hıristiyan oldukları halde Kilisenin yaptıklarının tam tersini yaptılar: Kilise bilimi kabul etmiyor, cinselliği yadırgıyor, zenginliği beğenmiyordu. Çile çekmeyi esas alıyordu. Bunlar ise tam tersini yaptılar ve sapıklık derecesinde aşırı gittiler, lezzet ve zenginlik uğruna o günkü Avrupa kültüründen koptular. Bunların şifresi, 'Bacomet' idi. Bu da Yahudi alfabesine göre Sofya [bilim/bilgelik/hikmet] ile eşdeğerdir. Bunlar kilisenin aksine İsa’ya değil de, Meryem’e tapıyorlardı, bazen de şeytana…

Ben bu bilgiyi öğrendikten sonra Carl G. Jung’un “Hıristiyanlığın bir ayağı eksiktir. Allah [mükemmel Hayr], İsa [Din], Ruhul–Kudüs [Ruhanilik] üçlemesi yerine dörtleme olmalı, maddeyi, dişiliği, kötülüğü şeytanı temsil eden Meryem [İnsan] da olmalı “ sözünü anladım. Matta İncil’inin 16. babının maddi Batı medeniyetini temsil eden Mecdelli Meryem işaretini de anladım. [bkz. Carl G. Jung, Din Psikolojisi, ayrıca Şeytan Arketipi makalesi] Sonra bir kısım apokrif İncillerin “İsa Mecdelli Meryem ile evlendi” rivayetinin anlamını da kavradım.

Evet, Batı, Meryemdir, maddedir, şeytandır ve Mecdellidir. [Serbest piyasa ve rekabet alanıdır.] Ve İsa 2000 senedir, Batı ile evlidir. Ondaki şeytanı dışarı çıkarmaya çalışıyor.

Sonra Maide suresinin “İnsanların bir kısmı İsa’yı [dinin şeklini] put ediniyorlar, bir kısmı da Meryemi [maddeyi, bilimi kötülük kavramını] put ediniyorlar.” mealindeki âyetinin de evrenselliğini anladım. [Maide/116-117] Yoksa Hıristiyanlar istisnai topluluklar haricinde, tarihte Meryem’e tapmamışlardır.

İşte geldik, 20. asra… Kilise ve Asya dinin şekline tapıyor. Ve başta Masonluk olmak üzere seküler dünya da maddeye ve bilime tapıyor. Ve insanlık hiçbir asırda görülmedik bir buhran yaşıyor. Aile anarşizme; hayat ve çevre toksinlere teslim oluyor.

BAHAEDDİN SAĞLAM

0 yorum:

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind