Elif, Alef, Alfa, a ÖKÜZÜN BAŞI


Eskiden Sâmî milletlerde ve Avrupa’da rakamlar olmadığından harfler ondalık sistem dizaynıyla aynı zamanda rakamlar olarak da kullanılıyordu. Özellikle Sâmî dillerde her kelimenin aynı zamanda sayısal bir değeri de vardı. Ve insanlar konuşurken o değerleri de kast ediyorlardı. Sonra Hindistan’dan rakamlar gelince, Ortadoğu’da Arap harflerinin karakterini aldı. Avrupa’da da şimdi kullandığımız rakamlar şeklini aldı. Artık sıfır hem Ortadoğu’da, hem Avrupa’da sistemin içine girdi. Elif’in sayısal değeri birdir. Ve varlık sadece birdir, bir tanedir, diğer şekiller ise o Bir’in katmanları ve türevleridirler.


Biliyorsunuz, ilk alfâbe hiyeroglif alfâbesidir. Bu alfâbenin mantığı şudur: Harfler, somut eşyanın resimleri ile ifade edilir. Mesela: S harfi yılan ile,  Ş harfi yaprak ile, a  harfi öküzün başı ile resimlendirilirdi. Bu hiyeroglif yazı Sümerler’de çivi yazısına dönüştü, bir miktar soyutluk kazandı. Çin, Japon, Kore gibi Uzakdoğu ülkelerinde çivi yazısı ile şekil arasında bir mevkide kaldı. Latin Dünyası’nda ve Sâmî milletlerde iki ayrı kol olarak tamamıyla soyut karakterlere dönüştü.


İşte bakın bu şekil “ŏöküzün başıdır. Ve eski dilde öküz ve yem’in adı “alfa” ve  “alef ” olduğundan Fenikelilerden Avrupa’ya bu harf  “a” şeklini aldı. Ona Alfa [İlk harf] dediler. Fakat Sâmî milletlerde bu şekil, açıldı. l [Elif] düz bir şekil oldu. Buna psikolojide “Soyutlama yeteneği” denilir.


En büyük değer, en büyük nimet, en büyük mutluluk varlıktadır. Yokluk, değersizliğin, azâbın, şekàvetin soyut adıdır. Birinci kategorinin adı Cennet iken, bu ikinci kategorinin adı Cehennem’dir.

İç içe olmakla beraber, varlığın iki yüzü var:

1/ Soyut gerçeklikler.
2/ Somut gerçeklikler…

İnsanoğlu çocuk iken değerleri somut gerçekliklerde görür. Fakat beyni geliştikten sonra, artık soyut gerçekliklerin sonsuzluğunu, güzelliğini görür, somut verilerin ancak o soyut güzellere bir kaftan olduğunu anlar. İlk insanların algı mekanizmaları keskin olmakla beraber, insanlık tufûliyet çağında olduğundan, daha çok somut düşünüyorlardı.

Harfler ve kelimeler ise bu varlık dünyasındaki iki çeşit güzellerin ve nimetlerin adı idiler. Biliyorsunuz, ilk alfâbe hiyeroglif alfâbesidir. Bu alfâbenin mantığı şudur: Harfler, somut eşyanın resimleri ile ifade edilir. Mesela: S harfi yılan ile,  Ş harfi yaprak ile, harfi öküzün başı ile resimlendirilirdi. Bu hiyeroglif yazı Sümerler’de çivi yazısına dönüştü, bir miktar soyutluk kazandı. Çin, Japon, Kore gibi Uzakdoğu ülkelerinde çivi yazısı ile şekil arasında bir mevkide kaldı. Latin Dünyası’nda ve Sâmî milletlerde iki ayrı kol olarak tamamıyla soyut karakterlere dönüştü.

İşte bakın bu şekil “ŏöküzün başıdır. Ve eski dilde öküz ve yem’in adı “alfa” ve  “alef” olduğundan Fenikelilerden Avrupa’ya bu harf  “a” şeklini aldı. Ona Alfa [İlk harf] dediler. Fakat Sâmî milletlerde bu şekil, açıldı. l [Elif] düz bir şekil oldu. Buna psikolojide   “Soyutlama yeteneği” denilir.

Eskiden Sâmî milletlerde ve Avrupa’da rakamlar olmadığından harfler ondalık sistem dizaynıyla aynı zamanda rakam olarak da kullanılıyordu. Özellikle Sâmî dillerde her kelimenin aynı zamanda sayısal bir değeri de vardı. Ve insanlar konuşurken o değerleri de kast ediyorlardı. Sonra Hindistan’dan rakamlar gelince, Ortadoğu’da Arap harflerinin karakterini aldı. Avrupa’da da şimdi kullandığımız rakamlar şeklini aldı. Artık sıfır hem Ortadoğu’da, hem Avrupa’da sistemin içine girdi.

Elif’in sayısal değeri birdir. Ve varlık sadece birdir, bir tanedir, diğer şekiller ise o Bir’in katmanları ve türevleridirler.

Elif, varlığın bu soyut sonsuzluğunu ve yem gibi nimetlerin değerini ve sonsuz soyut varlığın [noktanın] elif olarak somutlaşmasını ve nimet oluşunu ve dostluğu ve arkadaşlığı temsil ettiğinden, elif harfi kutsal bir nitelik kazandı.

Evet, varlık, sonsuz ve soyut olarak sıfır [nokta] ile ifade edilir. Ki Tanrı manasına gelen “İlah” kelimesinin de ilk harfi “elif” tir. Sonra bu sonsuz Ulûhiyet hakikati somutlaşır, nimet ve yem ve öküz olur, biz de ona elif, alfa ve rahmet diyoruz. Hatta Filibeli Ahmed Hilmi Bey, “Elif mi noktadan çıkmış, nokta mı eliften çıkmış” diye uzun bir zihin idmanı yaptırıyor.

Kur’an ise ister Allah deyin, ister Rahmân deyin [ister soyut olarak algılayın, ister somut olarak algılayın] varlık bir bütündür ve bütün güzel nitelikler O’nundur, diyor. [İsra/110 ]

Açık hesap ile [yani elif, lam, fe olarak] “Elif111 eder. Bu da 111 ayetli Kur’an’ın iki suresini İsra ve Yusuf surelerini çağrıştırır. Bunlar da, ruhanilik, güzellik, yükseliş, sonsuzluk, ihlâs ve maneviyat demektirler.

Hülasa, İslam’da ve İslam tasavvufunda “Elif” birliği, tevhidi, nimeti, Ulûhiyeti, medeniyeti [alışmayı ve ülfeti] ve o gün itibarı ile en büyük rakam olan bin’i [elfün] temsil ettiğinden kutsal olmuştur. Güzel ve sonsuz bir hazinenin anahtarı olmuştur.

Ayrıca “elif” insandaki benliği, bilinci ve soyut değerleri ifade ettiğinden, ilmî ve dinî bir kavram olarak da önümüze çıkıyor. Âdemiyet kitabından bir “elif” oluyor. [bkz. S.Nursi, 30. Söz, Ene bahsi]

Siz siz olun, Elif olun. Fakat noktayı da unutmayın!

BAHAEDDİN SAĞLAM

1 yorum:

sin valor dedi ki...

Yazınızı zevkle okudum, wordpress'in azizliğine uğranmış olsa gerek, ilk paragraf 8. paragrafta yeniden karşımıza çıkıyor.

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind