ARAP TV KANALLARI:BİR MEDENİYET ÇÜRÜYOR


Decadance devam ediyor...


İslamcı aydınlar ve zihinleri helal, haram ve bid’at şeklindeki üç butonla çalışan Selefi-Vehhâbî ulema, tasavvuf, klasik dini, kültürel değer, gelenek ve düşünceler aleyhinde ciltlerle gayrı-ciddi kitabımsılar yazdılar. Sözde tevhid, aydınlanma gibi kavramlar adına her türlü saldırıyı acımasızca mübah gördüler. İlmi, hayati, önemli konularda ise tabii hal ve üslupları [yüzeysellik] ile de olsa  bir satır bile kaleme almadılar.

Din, dil, ahlak, sanat, edebiyat, felsefe/kelam, bilim gibi medeni değerlerin erozyonunda Körfez ülkeleri başı çekmektedir. İslam-Arap ülkelerinde ahkâm kesen sözüm ona din âlimleri bu çürümeye karşın suskun kalmaktadırlar.

Arap dünyası, petrol parasıyla zenginleşme ve sekülerleşmenin sarhoşluğuyla tüm medeni, dini, kültürel hassasiyetini kaybetme aşamasına gelmiştir.


Arap TV kanalları

Son zamanlarda en dikkatimi çeken vakıalardan biri, Arapça yayın yapan Protestan misyoner TV kanalları oldu.

Bu kanallar genellikle Ortadoğu ülkelerine yönelik yayın yapmakta, Arapça konuşan nüfusa yönelik Protestanlık propagandası yapmaktadır. 7 civarında tespit edebildiğim bu TV kanallarının tamamı Protestanlık çerçevesinde bayağı muhafazakâr bir yayın çizgisi takip etmektedir. Programları büyük çoğunlukla kilise ayinleri, kilise müziği, Arapça mezmur okunması, kilise vaazları, açık oturumlar ve dini içerikli belgesellerden oluşmaktadır. Buna karşın, Müslüman Arap TV. Kanallarına baktığımızda, İslami yönde, muhafazakâr bir görünümde yayın yapanı yok gibidir. İslami yönde ve muhafazakâr bir görünümde yayın yapan Arapça kanalların tamamının Al-Anwar, Al-Faiha, Al-Furat gibi sadece Şiî-Arap TV kanalları olduğu görülmektedir. İslami yönde yayın yapan, seküler çizgi takip etmeyen tek bir Sünnî kanala rastlanmamaktadır. Suudî Arabistan başta olmak üzere tüm Arap ve Körfez ülkelerindeki TV kanallarının tamamının Türkiye’deki popüler seküler çizgideki kanallardan hiç de farkı olmayan TV kanalları olduğu gözlemlenmektedir.

Buna karşın, yukarıda belirttiğim gibi, Arapça yayın yapan Misyoner, Protestan TV kanalları, muhafazakâr-dinî yayın çizgisini Protestanlık bağlamında korumaktadır. Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap ülkelerinin TV kanallarında gündüz vakti sürekli seküler yayınlar yapılmakta, dini yayınlar ancak gece yarısından sonra hiç kimsenin TV seyretmediği saatlerde tek tük izlenebilmektedir. Kaldı ki, bu tür gece yarısı sonrası dini yayınlar en seküler Avustralya TV kanallarında dahi görülmektedir. Üstelik daha düzeyli ve kaliteli bir format içinde.

Arapça Protestan misyoner kanalları ise, Protestanlık propagandasına mâtuf tamamen dini yayınlarla dolu olduğu gibi, bu kanallardan bazıları özellikle sürekli İslâmiyet aleyhinde, İslam’ın kutsal değerleri aleyhinde militanca yayınlar yapmaktadır. Bunlardan, Al-Hayat, Miracle TV., Al-Karma ve Sat7 başı çekmektedir.Bunların başta geleni olan Al-Hayat televizyonu hemen hemen neredeyse programlarının büyük çoğunluğunu İslamiyet ve Müslümanlar aleyhindeki programlara hasretmiş durumdadır. Özellikle Mısır-Kıpti kökenli Keşiş Zekeriya Butros’un bu kanaldaki tüm programları İslâmiyet aleyhindeki konuşma ve propagandalardan oluşmaktadır. Keşiş Butros hergün yaptığı veya katıldığı programlarda, İslam’ın en temel inançlarına, tüm kutsallarına büyük bir kin ve nefretle en ağır hakaretlerde bulunmakta, küfretmekte bu konuda Selman Rüşdi ve Turan Dursun’u bile geride bırakmaktadır. Keşiş, saatlerce bu TV kanalında kin ve nefretini kusmaktadır. Bunun yanı sıra aynı kanal’da sık sık sözde Müslümanlıktan dönüp, hristiyanlığı benimsemiş kimseler çıkarılıp konuşturulmaktadır. Bu programların tamamı monolog şeklinde cereyan etmekte, Müslümanlara kesinlikle söz hakkı verilmemektedir. En vahimi, Bu ve diğer Misyoner kanallarının bu tutumuna rağmen sözde Müslüman Arap kanallarının hemen hemen tamamının, ahlak ve dini değerlerle bağdaşmayan programlarla dolu olması ve ayrıca; Al-Hayat TV kanalı ve Keşiş Butros’un tüm bu kin kusan programlarına hiçbir ilmi vs. cevabın dahi verilmeyişidir.

Biz Müslümanlar tarihte eman verdiğimiz hiç kimsenin farklı dini inancına ve ibadetlerine müdahale etmedik. Zımmilerin İslam hukukunda tüm hakları garanti altına alınmış onların dini ibadet ve müesseselerine hatta sosyal hayatlarına müdahale edilmemiştir. Hz.Resul-i Ekrem (SAV) devrinde Necran ve Busra hristiyanlarına onların hak ve hukukunu belirleyen Emannâmeler verilmiş, ibadet hakları dâhil tüm hakları teminat altına alınmıştır. Hatta Hz.Peygamber’e (SAV) dayandırılan ve Hz.Ömer zamanı ile Emeviler devrinde yenilenen Arapça Emannâme metinlerinin kopyaları gerek Ortadoğu ülkelerindeki gerekse Türkiye’deki birçok kilisede bulunmaktadır. Bu Emannâme metinlerine dayanılarak, tarihte İslam devletleri ve hükümdarları Hristiyanlarının hak ve hukukuna riâyet etmişlerdir. Endülüs, Abbasiler ve Osmanlılarda gayr-i müslimler vezir ve nâzır bile olmuşlardır.

Buna rağmen misyonerler ve bu misyoner kanalları, İslam’a Hz.Peygamber’e en ağır bir şekilde saldırmaktan geri durmamaktadır. Keşiş Zekeriya Butros bütün enerjisini ve mesaisini İslam ve yüce Peygamberimizin aleyhinde propaganda yapmak, kin ve nefret kusmaya hasretmiş durumdadır. Tüm hayatını İslam ve Hz.Peygamber düşmanlığına adamış gözükmektedir. Bu zehir, sadece TV kanallarında akıtılmıyor; internet sitelerinde de aynı durum söz konusudur. Bu keşiş ve benzerleri tüm propaganda konuşmalarını, kin ve nefret saçan, hakaret dolu nutuklarını internet sitelerinde de yayınlamaktadır.

www.lifetv.tv
www.islameyat.com

Adresleri bunların başlıcalarıdır. TV kanalı ve bu internet sitelerinde yer alan tüm yazılı ve görsel dokümanlar, dinimizi tahkir eden ifadeleri, Hz.Peygamber’e en ağır hakaretleri içermektedir. Bunun yanı sıra, sözde Müslümanlıktan Protestanlığa döndürülen dönekler, marranolar TV’ye çıkarılıp, bu keşiş ile birlikte İslamiyet aleyhinde konuşturulmaktadır.

Decadance devam ediyor…

Görülen o ki, Al-Arabia internet sitesi dışında tüm bu olanlara Arap dünyasında tepki verilmemektedir. Zira Arap dünyası, petrol parasıyla zenginleşme ve sekülerleşmenin sarhoşluğuyla tüm dini, kültürel hassasiyetini kaybetme aşamasına gelmiştir. Bu din, ahlak, sanat, edebiyat, bilim gibi medeni değerlerin erozyonunda Körfez ülkeleri başı çekmektedir. İslam-Arap ülkelerinde ahkâm kesen sözüm ona din âlimleri bu çürümeye karşın suskun kalmaktadırlar. Tasavvufa, klasik dini, kültürel değer ve geleneklere sözde Tevhid adına her türlü saldırıyı acımasızca mübah gören Arap ülkelerindeki Modernist ve zihinleri helal, haram ve bid’at şeklindeki üç butonla çalışan Selefi-Vahhâbî ulema nedense, Protestan kanalları ile Keşiş Butros’un bu saldırı ve tahribatına karşı hiçbir kelam etmemektedirler. Tasavvuf, Ehl-i Sünnet ve Şii gelenekler ve düşünceler aleyhinde ciltlerle gayrı-ciddi kitabımsılar kaleme alan Selefi-Vahhâbî ve Modernist ulema, önemli, hayati, ilmi konularda, bir satır bile kaleme almamaktadır.

Decadance devam ediyor…

Her konuda ahkâm kesmekten geri durmayan, Muhsin Abdülhamid ve Yusuf El-Kardâvi neredesiniz demekten kendimizi alamıyoruz. “Bunları muhatap almayız, muhatap alırsak propagandalarını yapmış oluruz” tarzındaki söylemler vurdumduymazlığın, tembelliğin dışavurumundan başka bir şey değildir. Çünkü İslamiyet ve tüm kutsallarımız aleyhinde kin ve nefret tohumları saçan bu yayın ve propagandalar, TV kanalları ve İnternet sayesinde tüm Arap dünyasına ulaşmakta ve olumsuz yönde ciddi etkiler oluşturmaktadır.

Her ne olursa olsun, Al-Hayat, Miracle, Al-Karma ve Sat7 kanalları ile Keşiş Zekeriya Butros’un İslamiyet ve Peygamberimiz aleyhindeki yayın ve propagandalarına karşı zerre kadar iman sahibi her Müslüman tavır almak zorundadır. Şiddete başvurulmaksızın, hukuk çerçevesinde her türlü girişimde bulunulmalıdır. Bu kara seslere ve bu saygısız keşişe hukuki yollar ve sağlıklı, düzeyli yayınlarla bir şekilde mutlaka cevap verilmelidir.
MÜFİD YÜKSEL

0 yorum:

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind