İDRİS-İ BİTLİSÎ


Nâmıdır Hakîmuddîn İdrîs nisbesi Bidlîsî / Oldır umûm tâife-i ekrâdın mefhari hemân / Bâisidir ol hem feth-i bilâd-ı ekrâdın / Muvakki’i Sultân-ı iklîm-i Mısr u Rûmın / Hem idi allâme-i ilm-i zâhir u bâtın / Ba’d-i çend kurûn Müfîda desün fevtine târîh / “Behişt-i a’ladır meskeni” ola fevtinin târîhi [926] 

Soy olarak Kürt olan İdris-i Bitlîsî, Kürt ve Osmanlı tarihinin önemli karakterlerinden biridir ve günümüzde ismi üzerinden siyasi tartışmalar da yapılagelmektedir. İdris-i Bitlîsî kimdir?
 
İdris-i Bitlisî’ye manzum tarih

Nâmıdır Hakîmuddîn İdrîs nisbesi Bidlîsî
Oldır umûm tâife-i ekrâdın mefhari hemân
Bâisidir ol hem feth-i bilâd-ı ekrâdın
Muvakki’i Sultân-ı iklîm-i Mısr u Rûmın
Hem idi allâme-i ilm-i zâhir u bâtın
Ba’d-i çend kurûn Müfîda desün fevtine târîh
“Behişt-i a’ladır meskeni” ola fevtinin târîhi
                                                            926
Olmuşiken Müşrif-i harâb murûr-i ezmân ile
Oldı bâis kabrinin ta’mîrine şehremânet-i Medîne-i Eyyub
Göricek ta’mîrini dir târîhini Müfida der ân zemân
“Zîbâ vü a’later oldı merkada İdrîs-i Bidlîsî”
                                                           1429

İdris-i Bitlisî’nin vefat tarihi: 7 Zilhicce 926/ 18 Kasım 1520
 
Mevlâna Hakimuddin İdris el-Bitlisî, Mutasavvıflardan ve Nurbahşiyye tarikatının önde gelenlerinden Hüsamuddin Ali el-Bitlisî’nin oğludur. İdris-i Bitlisî’nin babası Hüsamuddin Ali El-Bitlisî Nurbahşiyye’nin kurucusu Seyyid Muhammed Nurbahşî’nin (vefatı:869/1465) halifelerindendir. 

İdris-i Bitlisî’nin doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte, İdris-i Bitlisî’nin “Hakku’l-Mübîn Fi Şerhi Hakki’l-Yakîn” adlı eserinde, gençliğinin ilk dönemlerinde 876/1472–3 yılında, aralarında Mevlâna Abdurrahman Câmî’nin de bulunduğu Hacc kafilesinin Tebrîz’e geldiğini haber aldığını belirtmektedir. O sırada İdris-i Bitlîsî’nin 20 yaşına yakın olduğunu farzedersek, H.850’li yıllarda doğmuş olabileceği tahmin edilir. 

Soy olarak Kürt olan, ilk tahsilini ve Tasavvuf terbiyesini pederinden alan İdris-i Bitlîsî, çok kuvvetli bir medrese eğitimi alır. Diyarbakır, Tebrîz ve Şam’da tahsilini sürdürür. Arapça ve Farsçanın dışında Türkçeyi de iyi bir şekilde öğrenir. Nakli ve âlet ilimlerinde tebahhur kesbeder. İdris-i Bitlisî’nin mevcut eserleri de bunu teyid eder niteliktedir. 

İdris-i Bitlisî, medrese tahsili sonrasında genç yaşında, Akkoyunlu devleti’nin sarayına girer ve Sultan Yakup zamanında (1478-1490) sarayda, münşîlik ve muvakki’lik görevlerini deruhte eder. Hatta sarayda şehzadelerin ta’lim ve terbiyesi ile de vazifelendirilir. Sultan Yakub’un vefatından sonra da, Akkoyunlu sarayındaki görevlerine devam eden, İdris-i Bitlisî, Akkoyunlu Devleti’nin Şah İsmail tarafından yıkıldığı tarih olan 1501’e kadar bunu sürdürür. Sultan Yakup’tan sonra gelen hükümdarlara da bağlılığını devam ettirir.
Safevî ailesinin o günkü temsilcisi olup, Şiilik iddiasıyla, Akkoyunluları mağlup edip Tebriz’e girerek Safevî devletini kuran Şah İsmail’e karşı bu yüzden, İdris-i Bitlisî Mezheb-i Nâ Hakk (906/1501) tarihini cifr hesabıyla söylemiştir.

Şah İsmail’in maiyyetine katılmayan İdris-i Bitlisî, bir nakle göre, Safevilerin eline geçmiş olan Tebriz’i terk ederek Hicaz’a gider. Diğer bir nakle göreyse, önce İstanbul’a gelir, sonra buradan Hicaz’a gider. Ancak, Kaynaklara bakıldığında Tebriz’den Hicaz’a gitmiş olması daha muhtemel gözükmektedir. Daha sonra İstanbul’a gelen İdris-i Bitlisi Sultan II.Bayezîd’in iltifatına mazhar olur. Bitlisî’nin daha önce de II.Bayezid’le ilişkisi olmuş, 1485 yılında, Akkoyunlu hükümdarı Sultan Yakup adına II.Bayezid’e tebriknâme göndermiştir. İstanbul’da saraya iltihak eden, Mevlâna İdris, II.Beyazid’in de muvakki’ ve münşi’i (Mühürleri basan özel kâtib) olur.

İdris-i Bitlis-i sarayda vakanüvislik vazifesini de deruhte eder ve padişahın isteğiyle, ünlü tarih kitabı Heşt Behişt’i kaleme alır ve bunu otuz ay zarfında nihayete erdirir. Farsça olarak kaleme alınan bu tarih kitabı, II.Beyazid dâhil sekiz Osmanlı padişahının tarihini içermektedir. 908/1503 ile 911/1505 tarihleri arasında yazdığı tarihini II.Bayezid’e sunar.

1512’de Yavuz Sultan Selim tahta geçtikten sonraysa, padişahın özel müşaviri olur. Bundan sonra Mevlâna İdris önemli roller üstlenir. Koyu bir ehl-i sünnet taraftarı olan İdris-i Bitlisî, Yavuz Sultan Selim’in Şah İsmail’e karşı büyük bir sefer düzenlemesini temin eder. İdris-i Bitlisî 1514’te Çaldıran seferine padişahla birlikte çıkar. Çaldıran seferi öncesinde, Şah İsmail Doğu Anadolu’da zabtettiği bölgelerdeki Kürt aşiret beylerini hapse attırmıştı.

Bu durumla birlikte Kürt aşiretlerinin Sünnî olmaları ve güçlü bir Sünnî ulema geleneğinin, Abbasî hilâfet geleneğine köklü bir bağlılığın Kürtler arasında yer edinmiş olması Kürt aşiretlerini Osmanlıya yöneltti. Bir kısım Kürt beyleri sefer yolculuğunda Yavuz Sultan Selim’in huzuruna çıkarak memleketlerinin tümünün Şah İsmail tarafından zabtedildiğini bildirerek bu konuda Şah İsmail’e karşı yardım talep ederler. Bu yüzden birçok Kürt aşireti Çaldıran savaşında Yavuz Sultan Selim’in safında savaşa katıldı. 2 Recep 920 tarihinde Çaldıran’da vuku bulan savaş, bir hayli kayıp verilmesine rağmen kazanılır. Şah İsmail büyük bir bozguna uğrayarak ordusuyla kaçar, zevcelerinden biri ve birçok komutanı esir düşer. Çaldıran’da durmayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla Safevî ordusunu takip eder ve sonunda Tebriz şehrine girilir. Şah İsmail ise Şiraz taraflarına kaçar. Daha önce Şah İsmail’in zulmüne maruz kalan Tebriz halkı Osmanlıları sevinçle karşılarlar. Yavuz sultan Selim Tebriz’de dokuz gün kalır ondan sonra burad kalınıp kalınmayacağı hususu istişare edilir. Yavuz Sultan Selim, Tebriz ya da Karabağ’da kışlayıp, baharda tekrar Şah İsmail üzerine yürümeyi ve onu tümüyle kökten ortadan kaldırmayı hedefler. Ancak daha sonra, Tebrizli bir kısım sanat ve marifet erbabını da yanlarına alarak, geri dönüş yolculuğuna çıkılır. Bayburt, Niksar ve Amasya üzerinden İstanbul’a dönülür. Bu dönüş sırasında, Kürt beylerinin tümünün Osmanlı safına çekilmesi için İdris-i Bitlisî bölgeye gönderilir. 

İdrîs-i Bitlisî Yavuz Sultan Selim’le birlikte Mısır seferine de çıkar. Mısırın fethi 1517’de gerçekleştikten sonra İstanbul’a döner. 

İstanbul’a döndükten sonra kendini bir yandan ibadete veren diğer yandan, Heşt Behişt’e ilâve olarak Selim Şah-Nâme’yi yazmakla meşgul olan İdris-i Bitlisî bu kitabını tamamlayamadan. Sultan I. Selim’in vefatından yaklaşık iki ay sonra vefat eder. Sultan I. Selim, 9 Şevval 926 tarihinde Cumartesi gecesi (22 Eylül 1520) şirpençe hastalığından vefat eder. İdris-i Bitlisî ise, oğlu Ebu’l-Fazl’ın Selim Şah-Nâme’nin mukaddimesindeki kayda göre, 7 Zilhicce 926 (18 Kasım 1520) tarihinde vefat etmiştir. İdris-i Bitlisî, Eyüp Gümüşsuyu Bülbülderesi tarafında, kendi adıyla anılan İdris Köşkü nâm mevkide, kendi hayrı olan mektep ve çeşmenin karşısında yer alan, Akşemseddîn ahfâdından zevcesi Zeynep Hatun’un hayrı olan Camiin yakınında set üstünde defnedilmiştir.

Bunların yanı sıra İdris-i Bitlisî aynı zamanda üstün nitelikli bir hattat olup, Dîvânî, sülüs, nesih ve ta’lik yazılarında mahir idi. Hatta Koca Mustafa Paşa-Sünbül Efendi Camiinin ana kapısının sol taraf kitabesini yazmıştır. Yanı sıra, yine baş kapıda yazılı Arapça tarihi söylemiştir.

Mevlâna Hakimuddin İdris El-Bitlîsî, hayatı boyunca Arapça ve Farsça birçok eser kaleme almıştır. Bu eserler, Tıp, Felekiyat, Kelam, Tasavvuf, Şer’î ilimler, Tarih ve Siyasetle ilgili eserler olmuştur. Bugün 27 adedi mevcut olduğu bilinen 29 eserinin varlığı tespit edilebilmiştir. 
  MÜFİD YÜKSEL   
                                                                                   
نامیدر حكیم الدین ادریس نسبه سی بدلیسی
اولدرعموم طائفۀ اكرادڭ مفخری همان
باعثیدر اول هم فتح بلاد أكرادڭ
موقّعی سلطان اقلیم مصرو رومڭ
هم ایدی علامۀ علم ظاهر و باطن
بعد چند قرون مفیدا دیسون فوتنه تاریخ
بهشت أعلادر مسكنی اوله فوتنڭ تاریخی
٩٢٦

اولمشیكن مشرف خراب مرور أزمان ایله
اولدی باعث قبرینڭ تعمیرنه شهرامانة مدینۀ أیّوب
گوریجك تعمیرنی دیر تاریخنی مفیدا در آن زمان
زیبا و أعلاتر اولدی مرقدا ادریس بدلیسی
١٤٢٩

0 yorum:

Yorum Gönder

HAŞİYE

Hovardalık günlerimin sonunda daha fazla hayaller içerisine gömülür, pişmanlık, gözyaşları, lanetler ve sevinçlerle dolardı yüreğim. Bazı zamanlar, bu sarhoşluk ve her yanımı kuşatan mutluluk, bana kendimle alay etmeyi unuttururdu. Neredeyse damarlarımda dolaşırdı umut, inanç ve sevgi. O zamanlar dışarıdan gelecek bir mucizeyle önümdeki her şeyin ferahlayacağına, iyi, güzel ve kusursuz bir çalışma ufkunun beni beklediğine inanırdım. Yeraltından Notlar -Dostoyevski

CIRCA LUMINA

It seems to me that we must make a distinction between what is "objective" and what is "measurable" in discussing the question of physical reality, according to quantum mechanics.The state-vector of a system is, indeed, not measurable, in the sense that one cannot ascertain, by experiments performed on the system, precisely (up to proportionality) what the state is; but the state-vector does seem to be (again up to proportionality) a completely objective property of the system, being completely characterized by the results it must give to experiments that one might perform.

Roger Penrose- The Emperor's New Mind